Abdülhamid Han, sık sık Rus elçisini çağırıp görüş alırmış. Sadrazam Küçük Said Paşa sebebini sorunca, 'Aksini yapmak için' cevabını vermiş...
AYM Başkanı Haşim Kılıç dostumun antidemokratik ve jüristokratik konuşmasını hâlâ hazmedemedim. Haşim kardeşime, konuşmasını alkışlayan ve destekleyenler ile buna üzülenler arasında bir mukayese yapmasını tavsiye ederim.
Önce üzdüklerini sayayım:
Yıllardır aynı mefkûreyi ve değerleri paylaştığı kırk yıllık dostları ve milletimizin büyük çoğunluğu...
Sevinenlere bakarsanız II. Abdülhamid'in kıssasını niye yazdığımı anlarsınız: CHP ile son dönemde CHP'nin kuyruğuna takılan MHP'nin üst yönetici takımı (aslâ tabanı değil), BDP/ PKK, ulusalcı jakobenler... Ayrıca, bu talihsiz konuşmada devlet içindeki yapılanmanın da rolü bulunduğu anlaşılıyor. AYM Başkanı Kılıç, daha önce alkışladığımız bir konuşmasında söylediği önemli bir sözü, bu defa ters anlamda tekrarlıyor: 'Yargı, milletin iradesine tuzak kurulacak yer değildir, olmamalıdır.' Ne yazık ki AYM Başkanı, kendisiyle tezada düşerek, Anayasa Mahkemesi'ni milletin iradesine tuzak kurulacak yer hâline getiriyor.
***
27 Mayıs Darbecileri ile
CHP'nin gayrimeşrû çocuğu (millî irade açısından) olarak dünyaya gelen
Anayasa Mahkemesi, 52 yıllık geçmişinde, istisnaî dönemler haricinde hep bu mağdur milletin başının belası olmuş; millet iradesinin üstüne
CHP-
Darbeci işbirliğinin astığı
Demokles'in kılıcı gibi rol oynamıştır. Bu tutumu
'yargısal aktivizm' ile açıklamak mümkün değildir.
AYM, resmen jüristokratik vesayetin ana merkezî hâlinde faaliyet göstermiştir.
Hep
CHP jakobenizminin borazancıbaşılığını yapan
AYM,
TBMM'den geçen kanunları iptal eden bir merkez durumunda olmuştur.
Haşim Kılıç'ın Başkanlığı döneminde tam yerine oturmaya başlarken, ne yazık ki onun da son tutumu ve konuşmaları,
AYM'nin tarihî misyonunu hortlatmıştır. Bakınız, 80 yaşından sonra
CHP'li ve jakoben kesilen (kim bilir daha önce de öyleydi de biz bilmiyorduk),
Demirel, 'İslâm, Demokrasi, Lâiklik' adlı kitabında
AYM hakkında neler söylüyor:
'Şurası kesindir: Millî iradenin taksimi anlamına gelen bir devlet olmaz.
Superior güç, üstün güç millî iradedir.
Aslında Anayasa Mahkemesi'nin TBMM iradesini aşması söz konusu olamaz. Bir Anayasa Mahkemesi olacaksa ve bu mahkemenin yetkileri hâlâ millî irade kavramıyla çelişiyorsa, onu düzeltmek her zaman için mümkündür. Keza Anayasa Mahkemesi'ni kaldırmak da mümkündür.' (s. 53-54).
Anayasa Mahkemesi, hukuk sistemini aldığımız
Avrupa demokrasilerindeki gibi, yetkisi içinde kalarak ve millet iradesinin üstüne çıkıp demokrasi konusunda ahkâm kesmeden çalışabilse, Türkiye'deki demokratik hukuk devleti için faydalı olabilirdi. Lâkin istisnalar dışında hep yetkisini aşarak, demokrasimize zarar vermiştir.
AYM, demokratik rejimlerin vazgeçilmez bir kurumu değildir.
Türkiye'de, 1950-1960 arasında
AYM yoktu ama
CHP'nin dinamitlemesine rağmen demokratik rejim işletilebilmiştir.
Hâlen
Anglo-Sakson dünyasında -ki, demokrasinin beşiği olan ülkelerdir- ve birçok demokratik hukuk devletinde
AYM yoktur.
ABD ve
İngiltere başta olmak üzere,
Kanada,
İsviçre,
Avustralya,
İsrail demokratik devletlerdir ve
Anayasa Mahkemeleri yoktur.
Ünlü hukukçu
Hans Kelsen,
AYM'lerin yargısal aktivizmini ve demokratik iradeye müdahalesini
'negatif yasama' olarak nitelendiriyor.
Son olarak, yazının bu bölümünü,
Anayasaya aykırılık incelemesini aslında bütün mahkemelerin yapabileceğini kaydederek bitiriyorum.
Yarınki yazımda,
AYM sorunu konusundaki çözüm yollarını yazacağım.