Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN CELAL GÜZEL

Yargıda kadrolaşmayı önleme fırsatı

Türk demokrasisinin en büyük meselesi, yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının sağlanamamasıdır.
Tek parti döneminde yargı, totaliter yönetimin kesin şekilde emrinde olmuştur. Darbeler Dönemi'nde yargı CHP oligarşisinin eline geçmiş; millet iradesiyle seçilemeyenler, militarist vesayetin himayesinde yargı ve bürokrasinin de tahakkümüyle iktidara ortak olmuşlardır. Türkiye'de demokrasinin bir türlü yerine oturtulamamasında, darbe anayasalarında özellikle yüksek yargı organlarına verilen yetkilerin istismarının büyük ölçüde dahli bulunmaktadır. Sonuç olarak 'jüristokratik vesayet' kurulmuş ve millet iradesini temsil eden yasama ve yürütme erkleri lâyüsel yargı erki karşısında âciz kalmıştır.

***

Yargıdaki jüristokratik tahakküm eğilimi 'kadrolaşma' hastalığı yüzünden artarak devam etmiştir.
İdarede üst siyasî kadronun iktidarın icraatına uygun hâlde düzenlenmesi, bir dereceye kadar normal kabul edilebilir. Ancak yargıda kadrolaşma, adalet terazisini bozar ve hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik sistemi felce uğratır. Darbeler Dönemi'nin yarım asır sürmesinin temelinde bu ideolojik kadrolaşma yatmaktadır.
Daha önceki dönemleri saymazsak, 1960-2010 yılları arasında yarım yüzyıl boyunca yargıda CHP'nin solcu, jakoben ve ulusalcı ideolojisi istikametinde 'hukuk siyasallaştırılmış' ve 'jüristokratik vesayet' kurulmuştur. Bu vesayet özellikle Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay gibi yüksek yargı organlarının çalışmalarını etkilemiştir.
Bu arada, özellikle yüksek yargıda mezhep ve etnik ayırıma dayanan kadrolaşma da dikkat çekicidir. Bu kadrolaşma, sadece CHP tesirinde değil, AP döneminde de devam edebilmiştir.
***

12 Eylül 2010 Referandumu'nun ana misyonu, yargıda kadrolaşma ve siyasallaşmanın önlenmesi ve yargı bağımsızlığının tesis edilmesidir. Bu Anayasa Referandumu'nun en önemli maddesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu düzenleyen 159. maddedir. Bu maddeyle HSYK'nın oluşumunda hâkimler ve savcıların seçim esası getirilmiş ve HSYK'nın eski CHP'li ve totaliter yapısı değiştirilmek istenmiştir. Lâkin, kadrolaşmayı önlemek için getirilen HSYK seçimindeki tek oy sistemi AYM tarafından -sosyal demokrat kadrolaşma hesabıyla- iptal edilmiş ve HSYK kadrolaşmaya açık hâle gelmiştir. Diğer taraftan, teftiş sisteminin Bakanlık'tan alınarak HSYK'ya aktarılması da sistemi denetimsiz ve sorumsuz kılmıştır. HSYK'daki yeni yapılanma bu defa değişik bir kadrolaşmaya yol açmış ve belirli bir câmianın güdümündeki yargı mensupları bu defa 'yeni kadrolaşma'yı gerçekleştirmiştir. 17 Aralık Operasyonu ve bunu takip eden son bir aylık dönemde bu kadrolaşmanın sebep olduğu meseleler gün ışığına çıkmıştır.
***

Hangi siyasî görüşte olursa olsun, artık herkes şu hakikati görmek zorundadır: Hukukun siyasallaşması ve yargıda kadrolaşma, adalet anlayışının iflâs etmesi, tuzun kokması ve mülkün temelinden sarsılması demektir. Türkiye'de en fazla ihtiyaç duyduğumuz müessese, bağımsız ve tarafsız yargıdır.
Son gelişmeler, bağımsız yargının kurulması ve yargıda kadrolaşmanın önlenmesi bakımından bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Cumhurbaşkanı'nın ve Başbakan'ın teklif ettiği gibi, HSYK konusundaki yeni düzenlemeyi bir 'Anayasa değişikliği' olarak gerçekleştirmek daha doğru olacaktır. Bu suretle, Meclis'te grubu bulunan siyasî partilerin mutabakatıyla hazırlanacak bir metin, Kanun Tasarısı'ndaki tepki maddelerini ve Adalet Bakanı'nın hâkimiyeti iddiasını bertaraf edebilecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA