Nihayet beklenen gerçekleşti: Suriye'de eli kanlı zalim diktatör ve İslâm düşmanı köpekleri, kimyasal bir katliam yaptılar. Dün, sabahın erken saatlerinde, Şam'ın Doğu Guta banliyösüne düzenlenen roket saldırısında, en zehirli ve öldürücü kimyasal silâh olan 'Sarin gazı' kullanıldığı tespit edildi. Suriye Ulusal Konseyi (SUK) Başkanı George Sabra, Esad'ın düzenlediği saldırıda, yarısından fazlası çocuk olan 1300 kişinin öldüğünü ve yaralı sayısının 3600 olduğunu belirtti.
Sarin Gazı'nın üretimi ve depolanarak saklanması, 1993'te 'Kimyasal Silâhlar Konvansiyonu' (CWC) tarafından yasaklanmıştır. Suriye dikta yönetimi bu eylemiyle açıkça suç işlemiştir.
Bu alçakça saldırı karşısında tespit edilen görüntüleri internette izlemeye gönlüm razı olmadı. Bu vahşeti yapanlar insan olamazlar...
***
Bu katliam karşısında
Türkiye'nin sessiz ve tepkisiz kalması mümkün değildir. Aslında
Türkiye ve
Başbakan Erdoğan, dünyanın her yerindeki zulme, haksızlığa ve insanlık dışı gelişmelere karşı tepki göstermiş; son olarak da
Mısır'daki darbecilere karşı tavrını açıkça belirtmiştir. Bu politikayı sonuna kadar destekliyoruz.
Lâkin,
Suriye meselesi, bütün bunlardan daha önemlidir ve doğrudan doğruya bizim millî güvenliğimizle ilgilidir. Bu mezalime, insanlığa karşı işlenen suça ve sınırımızın hemen ötesinde cereyan eden bu fâciaya aslâ seyirci kalamayız.
Suriye'deki insanların,
Müslümanların ve soydaşlarımızın vebali açıkça bizim boynumuzdadır.
BM'nin ve
Güvenlik Konseyi'nin riyakâr ve menfaate dayalı kararlarını bekleyerek vaktimizi harcayamayız.
Suriye'deki
BAAS Yönetimi, açıkça
Türkiye'nin millî güvenliğini tehlikeye sokmakta ve millî menfaatlerimizi zedelemektedir. Şöyle ki:
1. Esad ve diktası kendi halkına dahi bu zulmü ve vahşeti reva görürken, kimyasal saldırılarını
Türkiye'ye de yönlendirebilecektir. Yani,
Türkiye'nin ve
Türk Milleti'nin millî güvenliği açık bir tehlikeye mâruzdur.
2. Suriye'de 3.5 milyon
Türkmen soydaşımız ve ayrıca 20 milyon dindaşımız ve çeşitli gruplardan 25 milyon insan tehdit altındadır.
3. Son iki yılda 200 bine yakın
Suriyeli alçakça şehit edilmiştir.
4. Türkiye'deki
Suriyeli mülteci sayısı yarım milyona ulaşmıştır.
5. Suriye'de
'iç savaş' başlamış, rejim istikrarsızlaşmış ve bölünme tehlikesi belirmiştir.
6. Suriye'nin kuzeyindeki 900 bin civarındaki
Kürtler üzerinde oyunlar oynanmaktadır.
7. Türkiye'nin
Orta Doğu'daki gücü tartışılmaya başlanmıştır.
***
Peki o halde neler, yapılmalıdır?
Bir ay önceki tavsiyelerimi tekrarlamak istiyorum.
1. Türkiye, son katliamı da gerekçe göstererek, hiçbir ittifaka dahil olmadan, yalnız başına
Suriye'ye müdahale etmeli ve alçak diktatör
Esad'ı devirmelidir.
Suriye'de katliamlar ve iç savaş ancak bu şekilde sonlandırılabilir.
2. Türkiye,
Suriye'nin parçalanmasına; ayrı bir
Nusayri ve
Kürt devletinin kurulmasına karşı çıkmalı; aksi takdirde,
Halep- Humus- Lazkiye üçgeninde bir
Türkmen devletinin kurdurulması kozunu kullanmalıdır.
3. Türkiye- Halep arasındaki bölgenin, hava sahası kapatılmalı ve burası karadan da
'öncelikli güvenli bölge' hâline getirilmelidir.
4. BAAS diktası yıkıldıktan sona,
Suriye'de yeni bir demokratik iktidar oluşturulması sağlanmalıdır.