'Görüşme Süreci', birçok risklere ve toplumun büyük çoğunluğunun tepkisine rağmen ilk müspet sonuçlarını vermeye başladı. Önce, -Türk Bayraksız da olsa- Nevruz kutlaması problemsiz şekilde gerçekleşti ve PKK'lı teröristlerin çekileceği ilân edildi. Daha sonra, ilk terörist grubunun sınır dışına çıktığı haberi alındı. Bu görüşmeleri -sürecin temelindeki devlet anlayışı farkımız mahfuz kalmak şartıyla- olumlu ve ümit verici olarak değerlendiriyoruz.
Lâkin, bu gelişmelerin karşılığında, devletin birliğini ve bütünlüğünü bozabilecek tâvizlerin verilmediğine inanmak istiyoruz. Bu bakımdan, Başbakan Erdoğan'ın, bütün siyasî menfaatlerini bir tarafa iterek milletin ve devletin menfaatleri istikametinde ağırlığını koyacağına güveniyoruz.
***
Çekilme gerçekleştirilirken, hukuka, meşrûiyete,
Anayasa'ya ve kanunlara uygun hareket edilmesi lâzımdır. Teröristbaşı,
TBMM'nin devreye sokulmasıyla ayrılıkçı terörizme meşrûiyet kazandırmaya ve terör örgütünü kurumsallaştırmaya çalışıyor. Bunun için
TBMM'ye veya en azından
Hükûmet'e resmen
'muhatap' ve
'taraf' olma gayreti içerisindedir. Bu hüsnüniyetli olmayan çabaya karşı dikkatli olmak gerekir.
Teröristlerin çekilmesi hareketini hiçbir hukukî ve Anayasal kılıfa uydurmak mümkün değildir. Böyle bir eylem,
'Âkil İnsanlar Komisyonu'nun yasal olarak düzenlenmesiyle de meşrûiyet kazanmaz. Bu açmazın tek çözüm yolu, görüşme sürecinin devletteki kişileriyle mutabakata varılıp
'de facto', olarak fiilen gerçekleştirilmesidir.
***
'Âkil İnsanlar Komisyonu'na gelince, bizim aslan köşe yazarlarıyla kaplan muhabirler, Komisyon üyelerini seçtiler bile... Lâkin, daha önce de kurulması gündeme getirildiğinde olduğu gibi, birkaç aykırı görüşlü ve tanınmış ismin yanında, hep
PKK destekçisi, ırkçı- Kürtçülüğü koruyan ve tabanı olmayan kişilerin isimleri tezgâhlanmaya çalışılıyor.
Başbakan Erdoğan, dünkü Grup Toplantısı'nda bu konuda şunları söylüyor:
'Eğer âkil insanlar çalışmasını yaparsak, bunun kararını biz veririz. Yazılanlara bakmayın. Bu toplumda karşılığı olan insanlar kimlerdir, bunlara bakacağız. Eğer karşılığı yoksa biz niye bu insanlarla yola çıkalım?'
Yazılan isimlerin bazıları gerçekten âkil olabilirler. Eğer
'Sen de mi isim tezgâhlıyorsun?' demezseniz, ilk gözüme çarpan
Prof. Dr. Vedat Bilgin ile
Mehmet Barlas'ın
'âkil' diye tavsif edilebileceğini söyleyebilirim.
Bana gelince, bendeniz derviş
'Yûnus'un bir ilâhisinde söylediği gibi,
'Ne âkilem, ne divane' olduğum için kendimi
'âkil adamlar' içinde hiç düşünmedim.
***
'Âkil İnsanlar Komisyonu'na hukukî hüviyet verilmesi doğru değildir. Yapılması gereken,
Başbakan Erdoğan'ın yüzde 50'lik oy çoğunluğuna dayanarak, komisyonu bizzat intihap etmesi ya da en doğrusu, görüşme sürecini yürüten ekibin muhtemel tıkanıklarda araya girmesidir.
Bu şekilde yapılıp da, inşaallah sürecin sonunda çözüm sağlandığında, bu başarı siyaseten, gelişigüzel kişiler ve komisyonlar ile paylaşılacağına, bizzat
Başbakan Erdoğan'a ve
AK Parti İktidarı'na mal edilebilir.