Evvelâ şu hususu belirteyim ki ben, eli kanlı teröristbaşını muhatap alıp 'barış' görüşmesi yapılmasını tasvip etmiyorum. Bu durum, Öcalan'ın sanki Kürt kardeşlerimizin temsilcisi gibi algılanmasına sebep oluyor ve devlet kendisine yeni bir Mandela icat ediyor. PKK'nın dağıtılmasına sadece birkaç ay kal- mışken bu görüşmelerin başlatılması, sadece terör örgütünün toparlanması ve terörün sonlandırılmasının uzaması sonucunu doğuracaktır.
Bu kanaatime rağmen, oyunbozanlık yapan kişi olmamak için bir müddet kalemime kilit vurdum ve iyiniyetle görüşme sürecinin neticesini bekliyorum.
***
Terörün sonlandırılması için
'demokratik açılım' dönemi başlatıldıktan sonra şu çok önemli yanlış yapılmıştır. Açılım çerçevesinde talep edilenler taksit taksit karşılanmış ve devletin bu konuda sınırları tespit edilmiş bir politikası olmamıştır. Bu durum ise, pazarlık sonucunda her türlü talebin karşılanabileceği; daha kötüsü, terör saldırılarının taleplerin kabul ettirilmesinde tesirli olduğu kanaatini yaygınlaştırmıştır. Yani, devlet, diplomaside salam politikası denilen tuzakla her defasında yeni bir tâviz vermeye başlamıştır.
Halbuki yapılması gereken,
PKK-BDP ve terör örgütünün diğer unsurlarının değil, bizzat
Kürt kardeşlerimizin taleplerini değerlendirmek ve yapılabilecek olanları hemen bir defada yerine getirmekti.
Irkçı-bölücü ve terörü vasıta olarak kullanan
Kürtçüler'in -bu sütunlarda yüzlerce kere tekrarladığım gibi- nihaî hedefi,
Türkiye'yi parçalayarak ayrı bir devlet kurmaktır. Bu hedefe ulaşabilmek için birlik ve bütünlüğü bozacak her türlü talepte bulunabilmektedirler.
***
Görüşme sürecinde talepleri değerlendirirken şu prensipleri göz önünde tutma mecburiyeti vardır:
1.Türkiye'nin
'millî' ve
'üniter' devlet özelliği bozulamaz veya bozulmasına zemin hazırlayan değişiklikler yapılamaz.
Türkiye, ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bir bütündür.
Başbakan Erdoğan'ın
'Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet' sloganı da bu gerçeği ifade etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin
'çok milletli' veya
'iki milletli' bir federasyon olması veyahut da etnik esaslara dayanan bölgesel ayrımlara tâbi tutulması mümkün değildir. Eski
Musul Vilâyeti'nin 34. paralelden itibaren
Türkiye'ye dâhil edilmesi hâlinde dahi, bu durum ancak esas sınırlar içindeki üniterliğin devamı hâlinde mümkündür.
2.Resmî dil
Türkçe'dir.
Türkçe'nin dışında bir dil,
'ikinci resmî dil' ya da
'sonra gelen dil' şeklinde kabul edilemez. Eğitim dili
'Türkçe'dir. Ancak ana dilin öğretilmesinde ve kullanılmasında herhangi bir sınırlama yoktur.
3.Siyasî kimlik tektir:
'Türk Vatandaşlığı kimliği'. Siyasî kimlik bölünemez.
'Türk Milleti',
Türkiye'de yaşayan bütün vatandaşların meydana getirdiği tek millettir.
Türkiye'de
'çokkültürlülük' yoktur fakat bütün dil, lehçe ve kültürel özellikler teminat altındadır.
Yarın bu konuya devam edeceğim.