Yeni Anayasa'da, bağımsız ve tarafsız yargının statüsü, işleyişi ve gücü düzenlenirken çok dikkatli bir şekilde denge kurulmalı; 'hukuk devleti'nin, ancak 'hukukun üstünlüğü ideali' perspektifinde gerçekleştirilebileceği unutulmamalıdır. Burada tabiatıyla 'hukukçunun üstünlüğü' ve 'jüristokratik egemenlik' kastedilmemektedir. Lâkin, 'Adaletin mülkün temeli olduğu' anlayışının devlet sisteminin esas prensibi olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
***
Başbakan Erdoğan'ın liderliğinde devam eden on yıllık
AK Parti İktidarı'nda, demokrasinin önündeki engellerin kaldırıldığı, militarist ve jüristokratik vesayetin tasfiye edildiği, inkârı mümkün olmayan bir hakikat ve başarıdır. Bunda,
Başbakan Erdoğan'ın demokrasiye inancı ve cesareti kadar, 2005 yılında gerçekleştirilen yargı reformu paketindeki
CMK'nın
250. maddesiyle kurulan
'özel yetkili mahkemeler'in de rolü vardır. Zira, bu madde sayesinde özel yetkili savcılar ve mahkemeler, ihtisaslaşarak son derece süratli bir şekilde sanıkların üzerine gidebilmiş; asıl hedefleri darbe ortamı oluşturarak Hükûmeti devirmek olan çeteleri, terör ve darbe örgütlerini çökertmiştir.
Hâl böyleyken, hâlen üzerinde çalışıldığı bildirilen
CMK'nın ve özellikle
250. maddesinin değiştirilmek istenmesi, çok büyük bir tezat oluşturmaktadır. Açıkçası,
AK Parti İktidarı, bindiği dalı kesmekte ve darbecilere davetiye çıkarılmaktadır.
***
Gültekin Avcı, son derece cesur ve değerli bir hukukçu, aynı zamanda yazılarını zevkle takip ettiğim bir köşe yazarıdır. Siyasallaşmış hukukun çilesini çekmiş ve
Şemdinli Savcısı'nı desteklediği için,
HSYK tarafından yıllarca başarıyla ifa ettiği savcılık görevinden alınmıştır.
Avcı,
Bugün Gazetesi'ndeki köşesinde yayınladığı
'Özel Yetkiye Müdahalenin Getireceği Kaos' başlıklı altı gün devam eden nefis incelemesinde, özel yetkinin kaldırılması, sınırlanması ve izne bağlanması hâlinde ortaya çıkacak kaosu incelemiş ve müstakbel bir faciayı en iyi şekilde anlatmıştır.
Gültekin Avcı,
'1912 yılına dayanan soruşturma izni, suç işleyen kamu görevlilerinin halka karşı korunması maksadıyla İttihatçı ruhun ürettiği bir kurumdu' diyor.
Avcı'nın kastettiği memurin muhakematı hakkındaki
'kanun-u muvakkat'ı yüz sene sonra zarzor kaldırabilmişken, sırf
MİT soruşturması konusunda yapılan hatâya bakılarak soruşturma izninin genişletilmesi ve özel yetkinin sınırlarının daraltılması, yargılamayı tamamen tesirsiz hâle getirecektir.
***
Tecrübeli ve değerli savcılar ile hâkimlerin görevlendirilmesine rağmen bazı noksan ve hatâlı uygulamalar yapılmış olabilir. Unutmayalım ki, son beş yılda açılan soruşturmalar ve yargılamalar, yarım asırlık darbe döneminde bırakınız yargılamayı, hiçbir savcının ve hâkimin sözünü etmeye dahi cesaret edemediği işlemlerdi.
Türk toplumu ve devleti ihanete uğramış; bir yandan çeteler fink atarken, diğer yandan çeşitli darbe odakları oluşturulmuştu. Çetelerin ve darbecilerin savunuculuğunu yapanlar, bu fevkalâde zor süreç sırasında yapılan hatâları istismar ettiler.
İddianamelerin çok uzun hazırlanması, gözaltı ve tutuklama sayısının fazlalığı gibi bizim de şikâyet ettiğimiz hususlar, yargılamanın esası bozulmadan düzeltilebilir. Diğer demokratik ülkelerde de benzeri dâvâlar uzun sürmektedir. Lâkin, bu kadar mesafe alındıktan ve neticeye yaklaşıldıktan sonra özel yetkiye müdahale, sadece yargıya değil demokratik rejime telâfi edilemeyecek zararlar verecektir.
Türkiye'yi yeniden antidemokratik bir açmaza sokabilecek değişiklikler yerine, mevcut uygulamadaki hatâları giderici ve yargılamayı hızlandırıcı tedbirler almak gerekir.
Not: Değerli dostum ve büyüğüm Sabri Ülker Beyefendi'ye Cenab-ı Hakk'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim.