Köşe yazısı yazmaya başladığımdan beri 'Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramları'nda her yıl demokrasinin ve millet iradesinin en önemli ölçüsü olan 'Millî Egemenlik Kavramı'nı sorgulamışım. 'Egemenliğin sahibi kimdir?' sorusuna cevap ararken, bazen yazılarıma 'Egemenlik Kayıtsız, Şartsız Bürokratlarındır' gibi kötümser başlıklar atmışım.
Şu soytarılığa bakınız ki: 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramları, darbe dönemlerinde de aynen kutlanmaya devam edilmiştir. Beni en çok güldüren ve hüzünlendiren hâtıralarım ise darbe dönemlerinde kutlanan 23 Nisan Bayramlarında, darbecilerin millî egemenlik hakkında attıkları nutuklara dairdir. Üniformalı bir 'ulusal egemenlik temsilcisi'nin, 23 Nisan çocuklarına, 'millî irade' hakkında attığı nutuktan daha 'trajikomik' bir şey olabilir mi? Olabilir... 23 Nisan 1981 tarihinde, 12 Eylül darbecisi 'Millî Güvenlik Konseyi' üyelerinin TBMM sıralarına oturarak 'Ulusal Egemenlik Bayramı'nı kutlamaları, bence daha fazla trajikomik bir olaydı...
Ya 27 Mayıs'ın, yani millî egemenliğe son verildiği günün tam 20 yıl müddetle 'Hürriyet ve Anayasa Bayramı' adıyla zavallı, iradesiz politikacılara zorla kutlattırılıp daha sonra diğer bir darbeci tarafından 12 Eylül'de kaldırılmasına güler misiniz, ağlar mısınız?...
***
Bu
'Millî Egemenlik Bayramı'nda artık içimiz daha rahat...
'Millet' olarak egemenliğe kendimizi daha yakın hissediyoruz... Artık militokrasi de jüristokrasi de
1982 Anayasası'nda yazılı olduğu gibi,
'kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi' kullanmıyor.
Artık, bir general kafası bozulup da millet ve Hükûmet aleyhine muhtıra verip ortalığı karıştıramıyor...
Artık,
CHP'nin yan kuruluşu gibi çalışan
Anayasa Mahkemesi hukuk dışı ahkâm kesemiyor...
Artık,
'irticacı' avına çıkılıp millet fişlenmiyor; tam aksine bunları yapanlardan hesap sorulabiliyor.
Artık,
'darbeciler' legal, millet iradesi sahipleri illegal kabul edilmiyor...
Şartlar ve ortam o kadar değişti ki, kırk yıllık militarist jakoben
CHP'liler bile darbeciliğin sonunun geldiğini anlamış durumda; şeklen dahi olsa, darbe aleyhtarlığı yapabiliyor.
***
Bütün bu ümit dolu gelişmelerden sonra
'Egemenlik kimindir?' sorusuna,
'Bizimdir',
'Milletindir' cevabını verebilmemiz için, bu hâlen yürürlükte olan, darbe kalıntısı, yüz karası
1982 Anayasası'nın da daha fazla gecikilmeden kaldırılması zorunludur.
Bu arada, ilk Darbe Anayasası olan
1961 Anayasası'ndan bu yana yarım asırdan beri istismar edilen bir noktanın altını çizerek dikkatlerinize sunmak istiyorum:
1982 Anayasası'nda da 1961'de olduğu gibi
'Egemenlik' başlıklı madde şöyledir:
'Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır...'
Bu maddedeki
'yetkili organları eliyle' ibaresi, bugüne kadar hep millet iradesi karşıtı kişi ve kuruluşlar tarafından kasıtlı olarak yanlış yorumlanmış ve millî egemenliğe millî iradeye dayanmayan
'ortaklar' icat edilmeye çalışılmıştır. Hem
'egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' diyeceksiniz, hem de bürokrasiyi ve özellikle jüristokrasiyi egemenliğe ortak edeceksiniz. Bunun,
'kuvvetler ayrılığı sistemi'nin icabı olduğu söylenemez. Değil mi ki, yargının uyguladığı kanunlar ve yürütmenin kararlarının asıl kaynağı yasamadır. Bu durumda millet de egemenliğini bizzat kullanır.
Egemenliğin, kayıtsız şartsız ve
sadece millete ait olduğunu, bu
'Ulusal Egmenlik ve Çocuk Bayramı'nda son defa yazmış olmayı diliyorum.