19. asrın başlarından beri iki yüz yıllık uzun bir dönemdir idarî reform meselesiyle meşgulüz. Tanzimat'tan Islahat'a, oradan Meşrutiyet'e ve Abdülhamit Han'ın reformlarına kadar uzanan süreçte hep idarede yeniden yapılanmayı tartıştık. Kâh Mustafa Reşit Paşa'nın merkeziyetçi uygulamaları, kâh Prens Sabahattin'in 'adem-i merkeziyet' fikirleri ve yeni Cumhuriyet'in merkeziyetçi eğilimleri, tartışmayı günümüze kadar taşımıştır.
Osmanlı'nın devlet teşkilâtı ve idarî organizasyonu son döneme gelinceye kadar fevkalade başarılı olmuştur. Osmanlı, merkeziyet ile adem-i merkeziyeti, merkezî idare ile mülkî idareyi ve mahallî yönetim odaklarını dengeli şekilde yapılandırmıştır. Ancak, bu yapı 19. asrın başından itibaren bozulma sürecine girmiştir.
1960'dan sonra idarede reform çalışmaları süratlendirilmiş ve birçok idarî reform projeleri hazırlanmıştır. Merhum Özal, idarî reorganizasyon çalışmalarıyla yakından ilgilenmiş ve çok kısa bir müddet zarfında idareye yeni şekil vermeyi başarmıştır. Son dönemde de idarî sistemde demokratik ve yerinden yönetimci anlayışların önem kazandığı görülmektedir.
***
Başbakan Erdoğan, iktidara geldiği günden itibaren, eski ve çok başarılı bir Büyükşehir Belediye Başkanı olmanın kendisine kazandırdığı tecrübeyi de kullanarak idarede yeniden yapılanma konusuna önem vermiştir.
AK Parti döneminde başta belediyeler olmak üzere mahallî idareler güçlendirilmiş, yetkileri ve finans kaynakları arttırılmıştır. Bu arada
Başbakan Erdoğan'ın da vaat ettiği gibi devletin üniter yapısı konusunda da duyarlı davranılmış ve bu yapının bozulmaması için itina edilmiştir. Lâkin bütün idarî reform çalışmalarında olduğu gibi son dönemde yapılan çalışmalarda da bazen çok aceleci davranıldığı ve hatâlar yapılabildiği görülmektedir. Meselâ
Abdülhamid Han'ın kurduğu
Maliye Teftiş Kurulu'nun kaldırılması bunlardan birisidir.
Şu sıralarda bitirilip
Meclis'e sevk edileceği söylenen mahallî idarelerle ilgili çalışmalarda bazı önemli hususlara dikkat edilmesi lâzımdır. Buna göre,
'büyükşehir belediye hudutlarının il hududu kabul edilmesi' öngörülmektedir. Bu model,
İstanbul için geçerli olabilir;
Kocaeli gibi istisnaî bazı illerde de uygulanabilir. Fakat bunun haricinde uygulamanın bütün
Türkiye'ye yayılması halinde çok çeşitli mahzurlar ortaya çıkacaktır. Şöyle ki;
1- Bu durumda
'hizmet akışı' aksayacak, bütün ilçelere ve mahallelere hizmet götürülmesinde sıkıntı çekilecektir. Hâlen il merkezine 50 km. mesafede bulunan ilçe ve köyler uygulaması büyük ölçüde aksamaktadır.
2- Bu sistem demokratik bakımdan da mahzurludur. Zira halk kendisini yöneten kişilere muhatap olamayacak, yöneticiyle yakınlığı ortadan kalkacaktır.
3- Bu uygulama
'subsidiarite' ilkesine, yani ihtiyaçların en yakın yönetim birimleri tarafından karşılanması ilkesine de aykırıdır.
4- Mülkî idarenin yetki ve sorumluluklarının büyük kısmının mahallî idarelere devri, hizmetlerin koordinasyonu açısından problemlere sebebiyet verecektir.
5- Bu uygulama mahallî idarelerin faaliyetlerinin denetimini güçleştirecek ve hesap verebilirlik bakımından mahzurlu olacaktır.
6- Bu saydıklarımızın hepsinden çok daha önemli olan bir mahzur ise, büyükşehir belediyelerinin sayısının daha da arttırılacağı düşünülecek olursa, bu uygulamanın
'federatif sisteme' gidişe yol açacağı ve üniter devlete zarar vereceğidir. Özellikle
Güneydoğu'daki bazı büyükşehir yönetimlerinin etnik bölücülük bakımından zararlı faaliyetlerde bulunacağı açıktır.
***
Unutulmamalıdır ki mülkî idare üniter devlet için bir emniyet sübabıdır ve özellikle batıdaki son eğilimler mülkî idare amirlerinin rolünü arttırmaktadır.