Sevgili okuyucular, geçtiğimiz 25 Kasım, 'Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü' idi. 'Dersim' ve 'Şike Kanunu'ndan fırsat bulup da çok önem önem verdiğim konuda bir yazı yazamamıştım. Bu Pazar sohbetinde, kadına yönelik şiddet münasebetiyle sizinle bu konudaki görüşlerimi paylaşacağım.
Bravo Atom Karınca!
Efendim, bendeniz 'Kadınlar Günü', 'Kadın Dernekleri', 'Parti Kadın Kolları', 'Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı' gibi farklılıklardan hiç mi hiç hazzetmiyorum. Sakın 'kadınlara' önem vermediğimi düşünmeyiniz. Bilâkis önem verdiğim, daha doğrusu erkeklerden farklı bir önemde olmadıklarını düşündüğüm için bu görüşteyim.
Düşününüz bir kere; 'Erkek Dernekleri', 'Parti Erkek Kolları' niçin yok? Neden 'Erkekler Günü'nü kutlamıyoruz? Kadınlara daha fazla önem verildiği için mi?... Bence tam aksine, hâlâ 'Kadın, erkekten farklı statüde görüldüğü için...' Yani açıkçası 'kadın haklarını', 'kadın-erkek' eşitliğini savunalım derken, kadınları erkeklerden farklı gördüğümüzü peşinen kabul etmiş oluyoruz.
'Peki, o zaman kadın haklarını nasıl savunacağız?' diye soracaklara ise cevabım, 'İnsan Haklarını savunarak' olacaktır. Bu arada 'pozitif ayrımcılık' konusuna da insan hakları çerçevesinde olumlu bakıyorum.
'Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın, son kabine değişikliğinde 'Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı' hâline dönüştürülmesini ve hayatımda tanıdığım en çalışkan ve sempatik insanlardan biri olan Fatma Şahin'in Bakanlığa atanmasını alkışlıyorum. Bizim Atom Karınca, Bakan olduktan sonra çok kısa sürede başarılı çalışmalara imzasını atmıştır. Ben de O'nun Kadına Yönelik Şiddet'e karşı başlattığı kampanyaya imzamı atıyorum.
Riyakâr Batı
Efendim, insanlığın 21. asrın başlarında ulaştığı medeniyet seviyesinden sonra, 'iki cins' arasında hâlâ 'farklılık' gözetenler bulunuyorsa; bunların erkeğin 'tek üstünlüğü'(!) olan 'kas gücü'ne dayanarak pederşâhi (ataerkil) hâkimiyet kuran 'barbarlar'dan ne farkı vardır?
Batı, kadına çoğunlukla bir 'meta'(mal) olarak bakmıştır. Bunu 'Orta Çağ'ın bütün sosyal hayatında görebilirsiniz. 19. yüzyıla kadar uzanan 'feodal düzen'de, 'senyörler'( feodal beyler) topraklarında yaşayan 'serfler'in (köle köylüler) de sahibi ve efendisi idiler. Aynı sömürü düzenini 19. yüzyılda 'kolonyalizm' döneminde de uygulamışlardır. Sonradan alay ettikleri 'doğulu câriyeler'in hakları bile bu düzende hiçbir zaman olmamıştır. Sözde 'Aydınlanma Çağı'nda ise, 'Sanayi Devrimi'nin acımasız yükü altında ezilen kadınlar görülmezken, 1789'un 'burjuvazi ihtilâli' ile silinemeyen 'aristokrasi'nin saraylarındaki, önünde reverans yapılarak 'eli öpülen' kadına gösterilen 'riyakârlık', sanat ve edebiyatta ön plâna çıkarılmıştır.
Hâlen 'poligami'nin amansız düşmanı olan Batı'nın, her nedense 'evlilik dışı ilişkilerde' ve 'metres' sayısında o kadar duyarlı olduğunu söyleyemeyiz.
Ve, Müşfik İslâm... İslâm
medeniyetine gelince; Batı'nın, en çok 'kadının statüsü' bakımından eleştirdiği bu medeniyet, 'Kız çocuklarını diri diri toprağa gömen' 'cahiliyye' döneminden sonra, Batı'dan asırlarca önce 'kadın-erkek adaleti dengesi'ni kurabilmiştir. 'Kadın'ın 'insan' bile kabul edilmediği yıllardan, yani 'kadının şeytan, cadı' sayılarak milyonlarcasının meydanlarda yakıldığı Orta Çağ Avrupası'ndan bin sene önce, 632'de Hz. Muhammed'in (s.a.s.) 'Veda Hutbesi'nde, -insanlık tarihinde ilk olarak- 'Kadın Hakları'nı dile getirdiğini görüyoruz. Hz. Peygamber, 'Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır' diyerek, hâlen geçerli olan bir kadın-erkek eşitliği/ adaleti dengesini kurmuştur.
Türk Kültürü'nde Kadın
Efendim, Türk Kültürü'nde, kadın her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. 'Hakan'ın yanı başında yer alan 'Hatun'un statüsü, bazılarının iddia ettiği gibi İslâm sonrasında gerilemiş değildir.
Türkiye Selçukluları döneminde kurulan ve Anadolu'nun İslâmlaşması ve Türkleşmesinde aktif rol oynayan 'Bâciyânı Rûm' (Anadolu Bacıları) teşkilâtından 'Millî Mücadele'deki 'Müdafaa-i Hukuk Kadın Şubesi'ne, 'Anadolu Kadınlar Müdafaa- i Vatan Cemiyeti'ne kadar; Bâciyân-ı Rûm'un Kurucu Başkanı Ahi Evran'ın eşi 'Fatma Bacı'dan 'Satı Kadın'a uzanan çizgide Türk kadını her zaman önemli olmuştur.
1917'de Osmanlı Ordusu'nda 'Kadın Amele Taburu' kurulmuş; 1918'de toplanan Kuva-yı Milliye'nin 'Millî Kongresi'ne iştirak eden 50 teşkilâtın 16'sını kadın dernekleri meydana getirmiştir.
Atatürk, kadın hakları konusunda çok ileri adımlar atmış ve Türk kadınının bugünkü sosyal statüsünün kazandırılmasında önemli rol oynamıştır.