Sevgili okuyucular, bu Pazar sohbetinde ne yazık ki gene terörle mücadelede hayatını kaybeden çok sayıdaki şehidimizin acısı ile huzurunuzdayım. Üç gündür uyuyamıyorum; o melek yüzlü arslan gibi Mehmetçiklerin acısı yüreğime öylesine çöktü ki, mümkün olsa, 66 yaşıma ve bin türlü hastalığıma rağmen, bu vatan, millet düşmanı hainlerin üzerine yürüyebilirim.
Dilsiz şeytanlar
Efendim, bendeniz 28 Şubat Darbe sürecinde yüzün üstünde dâvâda yargılanmıştım. Mahkûmiyet aldığım dâvâların birinde, 28 Şubat darbecilerinin yaptıkları zulme karşı konuşurken söylediğim şu sözle suçlanmıştım: 'Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır'. BÇG Cuntası'nın câhil generalleri, bu sözün bir 'Hadîsi Şerif' olduğunu bilmedikleri için lâfı çarpıtarak beni 'dinsiz şeytan' demekle itham ettiler. O devirde irtica brifinglerinin postal yalayıcı yargı mensupları da bundan dolayı beni 1 yıl ağır hapse mahkûm ettiler...
Halbuki, İslâmiyette inanan insanların zulüm ve haksızlık karşısında susmaması emrolunmuş ve bu çok değerli düstur vaz'edilmiştir. Başbakan Erdoğan da milletinin kıymet hükümlerini iyi bilen bir devlet adamı olarak herkese şu çağrıda bulundu: 'Artık Kürt vatandaşlarımızın anneleri, aydınlar, yazarlar, sanatçılar sesini yükseltsin. Artık sivil toplum, bu kanlı piyasa karşısında cesaretle sesini yükseltsin. Susmak onaylamaktır. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.'
Başbakan Erdoğan'ın bu çağrısına öncelikle Kürt kardeşlerimiz icabet etmelidir. Zira, bu terör saldırıları özellikle onlara zarar vermekte ve onları zor durumda bırakmaktadır. Şu gerçeği altını çizerek belirtelim ki, Apo-PKK-KCK-BDP Çetesi, Kürt halkının haklarını savunmak bir yana bilâkis Kürt vatandaşlarımıza en büyük kötülükleri yapmaktadır.
Hani birlik ve beraberlik?
Efendim, milletçe derinden yaralanıp yas tuttuğumuz şu günlerde gönül isterdi ki iktidarıyla, muhalefetiyle birlik olalım; teröre karşı sıkılmış tek yumruk hâlinde bulunalım. Lâkin heyhat!... Başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere muhalefet partileri -Başbakan'ın deyimiyle- fırsatı ganimet bilip iktidara saldırmaya başladılar. Hiç tenkit etmesinler demiyoruz elbette; lâkin bir müddet için de olsa, Türkiye'nin düşmanı hainlere karşı beraberce milletimizin yanında olamaz mıyız?...
Başbakan Erdoğan, eli kanlı katilleri teşvik eden açıklamalar yapan BDP'ye tarihî bir ikazda bulunarak, 'Kanla arasına mesafe koyamayanlar, ellerindeki, yüzlerindeki o kan lekesini ebediyyen temizleyemez' dedi. Lâkin, terör örgütünün temsilciliğini yapan BDP'nin ve onun hiçbir iradesi bulunmayan mensuplarının bu tarihî ikaza aldırmayacaklarını biliyoruz.
Efendim, benim birlik ve beraberlik çağrıma BDP'liler dâhil değil... Zira BDP, demokrasilerde bilinen anlamda bir siyasî parti sayılmaz. BDP Grubu, açıkça İmralı'ya ve Kandil'e tâbi olarak faaliyette bulunuyor. Parti yöneticileri kendi iradesi olmayan 'zombiler'e benziyor... Kendilerine bir şey söylediğinizde, 'Teröristbaşı ve PKK ile görüşün' cevabını alıyorsunuz.
Meclis'te bir komedi: Gizli oturum
Şu gerçeği artık herkesin görebilmesi lâzımdır: PKK, KCK ve BDP arasında mahiyet itibariyle en ufak bir fark bile yoktur. BDP, demokratik bir parti değil, terör örgütünün parlamentodaki uzantısıdır. Sorarım size, bu ithamlarımıza karşı tek makûl cevap verebilmişler midir? Terör örgütleriyle ilişkilerinin olmadığını söyleyebilmişler midir? PKK'lı canilerin işledikleri cinayetlere karşı çıkabilmişler midir? Bu soruların cevabı kocaman bir 'HAYIR'dır.
Hâl böyle iken, terör konusunda TBMM'nin 'Gizli Oturum' yapmasından daha trajikomik bir durum düşünebiliyor musunuz?... Yahu ne gizli oturumu?!... Terörle mücadele konusundaki görüşmeleri PKK'dan gizlemek istiyorsanız PKK'nın siyasî temsilcisi olan BDP'yi ne yapacaksınız? Gizliliğe azamî riayet için Meclis kadrosundaki işitme engelli kavaslar 'Gizli' (Ha, ha, haaa!) oturumda çalıştırılırken, görüşmenin tam ortasında TBMM Genel Kurul Toplantı Salonu'ndan bir BDP'linin Murat Karayılan'a telefon edip 'Heval, şimdi Pekeke ile mücadele görüşülüyor' demediğini söyleyebilir misiniz?...