Savaş ve şiddet güzel şeyler değil. Kim olursa olsun, ölen bir insan için sevinemeyiz. Lâkin, vatan savunmasında bunlar zorunlu hâle gelirse gereği yerine getirilir.
Türkiye Cumhuriyeti, barışçı bir devlettir. Kuruluşundan bu yana geçen 88 yılda, kurucusu Atatürk'ün, 'Yurtta sulh, cihanda sulh' ilkesinden zerre kadar ayrılmamıştır. Kıbrıs'ta Rum saldırganların Kıbrıs Türkü'ne uyguladığı 'etnik temizlik' karşısında düzenlenen 'Barış Harekâtı', Türkiye' ye uluslararası hukukun ve anlaşmaların verdiği haklar çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.
Türkiye, 1986 Ağustos'undan beri devam eden çeyrek yüzyıllık terör saldırılarına maruz kalmış; bu yüzden on binler hayatını kaybetmiş ve binlerce Mehmetçik şehit düşmüştür. Bugün Türkiye'nin en küçük yerleşim birimlerine kadar şehit mezarları görülmektedir.
Aslında kendi küçük menfaatlerini gözeten bir mafya örgütü ve haydut sürüsünden ibaret olan terör örgütünün görünen hedefi, terör saldırıları sonucunda devletten taviz kopararak Türkiye'nin bölünmesini ve parçalanmasını gerçekleştirmektir.
Terör örgütünün ve emrindeki güya legal siyasî uzantılarının stratejisi, hep bu hedef çerçevesinde tespit edilmekte ve bu stratejiyi uygulayabilmek için çeşitli taktikler kullanılmaktadır. Dış odakların ve içerideki bazı sözde aydın çevrelerin desteklediği bu taktiklere göre, terör örgütüne tâvizler verilirse, 'savaş' (!) bitecek ve mesele hâlledilecektir. Halbuki, terör örgütü ve uzantısı olan siyasî parti bir taraftan da eylemlerine devam etmiş ve devleti sindirmeye çalışmıştır.
***
Terörü silâh olarak kullanan etnik bölücü-ırkçı
Kürtçülerin taktikleri ters tepmiş;
Başbakan Erdoğan'ın kararlı tutumu neticesinde terör saldırılarına karşı çıkılmıştır. Bu eylemler sonucunda bölgede etnik temelli özerklik ilân edenler ve halka silâh dağıtarak
Hakkâri civarında isyan hazırlamaya çalışanlar, karşılarında hukuk devletinin meşru gücünü bulmuşlardır.
Türkiye Cumhuriyeti, barışçı ve demokratik bir hukuk devletidir. Lâkin, terör saldırıları yapanlara, alçakça cinayetler işleyenlere, huzur ve asayişi bozanlara haddini bildirebilecek kadar güçlü ve büyüktür. Bugüne kadar bu bölücü canilere tahammül edildiyse, bunun sebebi bir takım koordinasyon problemleri ve iyi niyetli bekleyişlerdir.
Bundan sonra yapılacak iş, terörün kökü tam olarak kazınana kadar operasyonları devam ettirmek ve teröristleri tamamen etkisiz hâle getirmektir. Bu hedefin yıl sonuna kadar gerçekleştirilmesi mümkündür.
Güvenlik operasyonları yapılırken tabandaki halkımız şefkatle kucaklanmaya devam edilecek ve her türlü demokratik talepleri yerine getirilerek ekonomik ve sosyal yatırımların gerçekleştirilmesi sağlanacaktır.
'Demokratik Açılım' ve bunun bir parçası olan
'Millî Birlik ve Kardeşlik' projelerine hız verilecektir.
***
Teröre karşı operasyonların
'Sınır Ötesi Hava Harekâtı' ile başlatılması isabetli olmuştur. Bu harekâta aralıksız devam edilirken, bir yandan da
'Sınır Ötesi Kara Harekâtı' başlatılmalı ve
Kandil hedef alınmalıdır. Ayrıca,
Kandil'e kadar uzanan derinlikte bir
'Güvenlik Bölgesi' oluşturulmalı ve teröristlerin
Türkiye'ye sarkması önlenmelidir.
Bu arada eşzamanlı olarak
Avrupa'daki terör yuvaları temizlenmeli; ayrıca
Türkiye içindeki teröristlerin etkisiz hâle getirilmesi sağlanmalıdır. Bunun için de özel olarak yetiştirilmiş asker ve polis timleri devreye sokulmalıdır.
Terörle mücadele operasyonlarının,
Türkiye ve
Kuzey Irak çapında tek elden idare edilmesi şarttır.
Başbakanlığa (
MİT'e) bağlı olacak tek merkez operasyonları yönlendirecektir. Bu itibarla, terörle mücadele timleri, bağlı oldukları
TSK ve
İçişleri Bakanlığı'ndan -operasyon sonuna kadar- ayrılmalıdır. Aynı sebeple, timlerin valilerin emrinde olması da doğru değildir. Aksi takdirde, daha önce olduğu gibi, bu defa da netice alınması zorlaşacaktır.
***
Sınır ötesi hava harekâtı başladıktan sonra milletçe kendimize geldik. Varsın, dağı taşı bombalıyorlar desinler. Umurumuzda bile değil... Gencecik
Mehmetçiklerimizin albayrağa sarılı tabutlarla kaldırılan şehit cenazeleri gözlerimizin önüne geliyor ve bağırıyoruz: Ha şöyle! Devlet olduğumuzu anlayalım...