Okulların başarıları, sahip oldukları teknolojiye ve gereçlere mi bağlıdır? Uzaktan eğitim, ebeveynler ile çocuklar ve öğretmenler ile öğrenciler arasındaki ilişkiyi nasıl etkiledi? Okul yöneticileri, salgın fırtınasında karşılaştıkları güçlüklerle nasıl başa çıkabilir? Bu gibi konuları, Büyükçekmece Mimar Sinan Özel Eğitim Kurumları Genel Müdürü Dr. Ali Akdoğan'la konuştuk.
Salgın sonucunda ortaya çıkan kriz, her alanda olduğu gibi eğitimde de derin eşitsizliklere ışık tuttu. TÜİK'in raporuna göre Türkiye'de hanelerde masaüstü bilgisayar bulunma oranı yüzde 17, taşınabilir bilgisayar bulunma oranı yüzde 37, tablet bulunma oranı yüzde 26, cep telefonu bulunma oranı ise yüzde 98. Bölgeler arasındaki farkları da dikkate alarak düşündüğümüzde dijital eşitsizlik, dünyada olduğu gibi bizde de mevcut. Uzaktan eğitimde en büyük sorun buymuş gibi görünse de ıskalanan önemli hususlar var. Uzaktan ya da yakından fark etmeksizin öğrenciyi merkeze alıp "Teknoloji, İçerik, Pedagoji ve Bilgi" çerçevesi eksiksiz olarak sahaya yansıtıldığında etkili öğretme ve öğrenme gerçekleşebilir.
Eğitim, bir ateş yakmaktır
Ne yazık ki günümüzde ebeveynler ile çocuklar ve öğretmenler ile öğrenciler arasındaki ilişki arz eden ve tüketen ilişkisine indirgenmiş vaziyette. Araştırmalar gösteriyor ki uzaktan eğitimde öğrenciler arasında öğrenme farkının kaynağı yalnızca internete veya dijital araçlara sahip olma durumu değil ebeveynlerin gücü ve etkisi. Velilerin dijital okuryazarlık seviyesi, çocuklarının gelişim çağı özelliklerini tanıması ve eğitime dair ezberlerin ötesinde bir bakış açısına sahip olması öğrencilerin mutluluğu ve başarısında belirleyici oluyor.
Hatırlatmak gerekir ki bir öğretmenin başarısı, çocuklara düşünmeyi öğretme yeteneğinden gelir. Bilgi için çaba harcamanın zevkini tatmamış öğrencilerle yapılan her eğitsel eylem, şekilsel boyutta kalmaya mahkûmdur.
Veliler ve öğretmenler, kendisine otokontrol becerisini destekleyecek bir özerklik verilen; kendi kendine öğrenme, zaman yönetimi becerilerine ve belki de en önemlisi dinamik bir umut duygusuna sahip çocukların bedensel ve duygusal yılgınlığa kapılmayacağını bilmeli. W.B. Yeats'in dediği gibi eğitim, bir kova doldurma işi olarak görülmemelidir. Öğrencileri, bilgi ambarı olarak gördüğümüz müddetçe eğitimi de sıkıcı ve yorucu bir zorunluluk olmaktan çıkaramayız.
Olağanüstü durumlara uyum sağlayabilmek için anlık kararlar almak, yeni durum karşısında öğrenciler ve eğitimcilerin gereksinimlerini hızlıca karşılayabilmek, eğitim yöneticilerinin kritik rollerindendir. Yükselen kaygı seviyesiyle birlikte psikolojik direncin düştüğü bir ortamda, eğitim liderlerinin iyi gözlem yaparak topladıkları veriler ışığında kaygı ve duygu yönetimini vakit kaybetmeden yapabilmeleri çok önemlidir. Başa dönecek olursak eğitim, her yönüyle bir motivasyon sanatıdır.