Geçen hafta Paris Haute Couture Moda Haftası'nda ses getiren Balmain Army defilesinden biraz bahsetmiştim. Bu hafta ise daha geniş kapsamlı olarak Paris'te geçtiğimiz hafta neler olduğunu masaya yatırmak istiyorum. İlk gün gerçekleşen Chloe defilesi; modaevinin vazgeçilmezi olan sade ve romantik şıklığı devam ettiren bir nitelikteydi. Renklerin dansı da diyebileceğim defilede, omuzları açıkta bırakan bluz ve elbiseler, bana yaklaşan yazın heyecanını taşıdı. Üç yıldır Paco Rabanne'ın kreatif direktörü olarak bu modaevine 1960'ların zarif ama cesur stilini geri getiren genç tasarımcı Julien Dossena; Balenciaga'nın başına gelen Nicolas Guesquiere ve Balmain'in meşhur tasarımcısı Olivier Rousteing'e benziyor. Dossena, onlar gibi eski ve önemli modaevlerinin başına genç yaşta geçip bu markaları bir adım daha ileriye taşıyan, moda tasarımının yeni A listesinde yer alan biri. Geçtiğimiz yıldan itibaren yakından takip etmeye çalıştığım Dossena, 2016 ilkbahar-yaz sezonu için; benim son birkaç yıldır çok sevdiğim bir kombin olan dore ya da lame abiye etekleri, düz ayakkabılar ve günlük bluz ya da penyelerle kullandığı fresh bir koleksiyon tasarlamış. 70'lerin havasını yansıtan tasarımlarda; yeşil ve bejin ağırlığı görülüyor.
MARANT İLE YARIŞABİLİRLER
'Full House' dizisinin bebek ikizleri Olsen Kardeşler'in markası The Row, New York havasını Paris'e taşıdı. Bir şatonun bahçesinde düzenlenen defilede, Amerikan modasının sade ve basit stili, beyazın ağırlıkta olduğu, vücut hatlarından ziyade kumaşın kıvrımları ve doğasını ön plana çıkaran kıyafetlerin resmi geçidine sahne oldu. Fransız modasına bu kadar zıt bir stili Paris Haute Couture Moda Haftası'nda görücüye çıkarmak; kardeşlerin cesur olduklarını gösterdi bana. İkizlerin bir Hermes, bir Chanel olmak için çok fırın ekmek yemesi gerekiyor ama Isabel Marant ile yarışabilirler.