Bu köşede bazen restoran, lokanta ve kafelerdeki fahiş fiyatları yazıyorum.
Eskiden flört aşamasında bir kadını tavuk dönerciye götürmek ayrılma nedeniydi. Şimdi sıradan bir tavuk dürüm döner 150 TL.
İçi soğan dolu lahmacun 120 TL.
Sıradan bir kafede bile bir bardak çay olmuş 60-70 TL.
İstanbul'da iki kişi orta halli bir lokantada 1000 TL'nin altında yemek yiyemiyor. Bu fiyata tatlı ve içecek dahil değil!
Ramazan ayında bazen insanın canı dışarıda yemek istiyor ama bu arzu da geçmişte kaldı.
Areda Piar'ın araştırmasına göre, Türk halkının yüzde 45,8'i dışarıda iftar yapmadığını ifade ederken, yüzde 37,5'i yalnızca arkadaş ve akraba buluşmalarında kafe ve restoranları tercih ediyor.
Ramazan boyunca iki veya üç kez dışarıda iftar yapanların oranı yüzde 14,2, haftada birkaç kez çıkanların oranı ise yüzde 1,7.
Katılımcıların yüzde 68'i fiyat artışı nedeniyle dışarıda iftar yapmayı düşünmediğini, yüzde 20,6'sı ise önceki yıllara göre daha az dışarıda iftar yaptığını belirtiyor.
Daha ekonomik mekânlara yönelenler yüzde 6,5 iken fiyat artışlarının tercihlerini etkilemediğini ifade edenler yüzde 4,9.
Restoran seçerken halkın yüzde 73,7'si fiyat uygunluğunu, yüzde 58'i lezzet ve kaliteyi önemsiyor. Menü çeşitliliği yüzde 27,3; servis hızı yüzde 17,5 vs.
Son dönemde restoran, lokanta ve kafelerin düşük kalitede ürün sunduğunu ise midenizin yanmasından anlıyorsunuzdur!
Üstelik porsiyonlar ve gramajlar da küçüldü. Türklerin, Yunanistan'da restoranlarda gelen tabaklara şaşkınlıkla bakıp "Bunla iki kişi doyar demeleri" de abartı değil, gerçekler!
Avrupa'ya göre bizim porsiyonlar çok küçüldü. Dışarıda yemek yerken doygunluk hissi de azaldı!
En kötüsü ise yemeklerdeki hile ve tağşiş. Bunları haberlerden okuyorsunuz.
Peki, bu kadar eleştiriye rağmen restoran, lokanta ve kafeler neden dolu?
Türkiye, Instagram için yaşanan bir ülke. Fahiş fiyatlara katlanılmasının bir nedeni insanların elit gözükme isteği.
En önemli neden ise; ülkedeki yüzde 10'luk zengin tabaka ve yabancı turistlerin müşteri sayısı olarak restoranlara yetmesi!
80 milyonun yüzde 10 kaymak tabakası ve geçtiğimiz yıl ülkemize gelen 62 milyon 232 bin turisti 365 gün + iki öğüne bölerseniz birçok restoran ve kafenin ortalama ücretli insanlara müşteri olarak ihtiyacı yok!
Araştırmanın dikkat çeken verilerinden biri, "Sizce iftar menülerinde kafe ve restoranlar fırsatçılık yapıyor mu?" sorusuna Türk halkının yüzde 96,1'inin "Evet" cevabını vermesi...
Fırsatçılık yapılmadığını söyleyenler ise yalnızca yüzde 3,9'luk bir kesimi kapsıyor. Halkın yüzde 96,1'i yeme içme mekânlarını fırsatçılıkla suçluyor olması aslında hükümet için olumlu bir veri.
Yani halk asıl sorun enflasyon da demiyor!
Böyle büyük bir halk desteği varken ben Maliye Bakanı olsam restoran, lokanta ve kafelere üst üste denetim yapar, nefes bile aldırmam!
Asıl denetim yeme içme sektöründeki fırsatçılara yapılmalı.
Hem halkın sosyalleşme haklarını ellerinden alıyorlar hem de enflasyonu tetikliyorlar!
***
DOKTORLAR DA VERGİ KAÇIRIRSA
Maliyenin vergi kaçıran doktorlara yönelik yapay zeka destekli incelemelerinde 3 bin 500 doktorun sekreter, eski eş gibi yakın çevrelerindekilerin hesaplarında yüklü miktarda varlık ve varlık hareketi tespit edildi.
Örneğin bir doktorun yanında asgari ücretle çalışan bir sekreterin banka hesabında 5 milyon liralık hareket tespit edilmiş.
Doktor deyip genelleme yapmamak lazım. Gelir gizleyen doktorların çoğu özel muayenehane sahibi.
Gerçi özel hastanede çalışan doktorun sekreterine elden ya da IBAN'la para verildiğini de gördüm.
En eğitimli, en vizyon sahibi meslek gruplarından biri olan doktorlar bile gelir gizleyip vergi kaçırıyorsa ülkenin geri kalanını siz düşünün?
Esnafından kuyumcusuna, ustasından avukatına kadar özel meslek icra eden, ticaret yapan birçok kişi vergiden kaçmanın hilelerini biliyor ve uyguluyor.
Ülkede vergisini kuruşu kuruşuna ödeyenler ise maaşlı çalışanlar!
Maliye Bakanlığı'nın yapay destekli vergi denetimleri işe yarıyor ama milyonlarca serbest çalışandan kaç kişi sürekli denetleyebilirsiniz?
Vergi sisteminde radikal değişikliklere ihtiyaç var.
***
UÇAKTA 'İNDİ-BİNDİ'!
Uçak biletleri sürekli artıyor.
Uçuşların yoğun olmadığı dönemlerde bilet alırsanız ya da erken rezervasyonu yaparsanız indirimli biletler bulabiliyorsunuz.
Ucuza uçak bileti almanın farklı bir yolunun daha olduğunu Bundletheworld'den Eylül Naz Baklacı'nın haberinden öğrendim.
Skiplagged adlı seyahat arama motorunda "Hidden city ticketing" (Gizli şehir bileti) denilen bir yöntem uygulanıyor.
Bu yöntem, doğrudan gitmek istediğiniz şehre bilet almak yerine, o şehrin bir aktarma noktası olarak kullanıldığı daha ucuz bir uçuş satın almayı gösteriyor.
Yolcu, biletin son varış noktasına gitmek yerine, aktarma yapılan şehirde iniyor.
Yani bir nevi uçak yolculuğunda indi-bindi yapıyorsunuz.
İlk aktarmada uçağı terk edeceğiniz için yalnızca kabin bagajıyla seyahat etmeniz gerekiyor.
ABD'de bazı büyük hava yolu şirketleri bilet satışlarını etkilediği ve gelirlerini azalttığı iddiasıyla Skiplagged'i davalar açtığına göre bu yöntem işe yarıyor demektir.
***
PALAVRA LİSTE
Sosyal medyada rastladım. Dokuz milyarder alışkanlığı şöyleymiş:
1. Milyarderler, her ay en az iki kitap okuyor. 2. Birden fazla gelir kaynağı oluşturuyorlar. 3. Belirli bir aylık bütçe ile yaşıyorlar. 4. Gereksiz harcamalardan kaçınıyorlar. 5. Borçlanmıyorlar. 6. Zengin gözükmüyorlar. 7. İşletmelere sahip oluyorlar. 8. Günlük hedefler belirliyorlar. 9. Hızlı zengin olmaktan kaçınıyorlar.
Bill Gates gibi kafayı dünyanın sorunlarına takanlar dışındı milyarderlerin düzenli olarak her ay iki kitap okuduğuna inanan var mı?
Milyarderler aylık bütçe ile yaşar mı yahu? Memur mu onlar?
Ayrıca borçlanmak enflasyonist ortamda en karlı yatırım. Hızlı zengin olmaktan kim kaçınır?
Bu kadar saçma, atmasyon bir liste görmedim. İkinci ve yedinci maddeler dışında hepsi palavra.
***
Altyazı
"Dürüstlüğümüz beş para etmiyor ama elimizdeki tek şey bu." (V For Vendetta)