Bizde kayyum atanan belediyeler, ABD ya da Avrupa'da olsa silahlı terör örgütüne üyelik ve terör propagandası yapmak suçlarından tüm yönetici kadroları tutuklanırdı.
Madem terör örgütleriyle bağlantıları var, neden aday gösterildiler, neden bugüne kadar beklenildi diye de sorabiliriz.
Ama bu yazı bu sorunun yanıtıyla alakalı değil.
Çünkü belediyelere kayyum atanması sokaktaki vatandaşın umurunda değil. Onların ev geçindirmek, çocuk büyütmek gibi daha büyük sorunları var!
Gelişmiş hangi ülkede asıl işi kaldırım, altyapı, yol, park, köpek barınağı vs. yapmak olan belediyeler siyasi hesaplaşmalara, yolsuzluklara, terör bağlantılarına vs. bulaşıyor?
Belediyelerin çoğu yolsuzluk yuvası. Neden şirket, fabrika, hastane sahipleri, müteahhitler vs. belediye başkanı olmak için yanıp tutuşuyor?
Hepsi rant peşinde. Normalde kamu hizmeti için seçiliyorlar ama aslı varlık nedenleri rantı dağıtmak.
Türkiye'de belediyecilik inşaat rantı yaratmak demek.
Belediyelerdeki kadrolaşma da siyaset ve rant odaklı! Liyakatin 'L'si yok! 5 kişilik işi 50 kişi yapıyor!
Çoğu belediye başkanı işe önce kendi eş, dost akrabasını yerleştirmekle başlıyor.
Belediyelerin çoğu borç batağında. Çünkü başkanları belediye meclisinde çoğunluğu ele geçirirse ya da diğer partilileri ranta ortak ederse neredeyse sınırsız borçlanma imtiyazına sahip oluyor.
Örneğin Türkiye'de geliri en yüksek olan ilçelerinden Beşiktaş'ta yürüyecek kaldırım yok, yüzme havuzu yok, sosyal tesis yok, yeterli otopark yok. Yollar delik deşik vs. Toplanan emlak, çöp vs. vergiler nereye gidiyor?
CEO'LAR YÖNETSİN
Eskiden yeni seçilenler, bir önceki belediyenin yaptığı yollar, kaldırımlar söküp rant uğruna yeniden yapılırdı. Şimdi sosyal medya belediyeciliği çıktı! Kaldırımlar bile yenilenmiyor!
Şimdilerde köpek ve kedilere mama dağıtıp, konsere ünlü bir şarkıcı getirdin mi, resmi bayramlarda bir Atatürk tweet'i attın mı sosyal medyada en büyük başkan sensin! Adam niye altyapıyla uğraşın!
Haklarını yemeyelim hiç aksatmadan yaptıkları bir şey var; suya, ulaşıma sürekli zam yapmak! Büyük şehirlerde su faturaları elektriği geçti!
Avrupa'nın birçok şehrinde çeşme suyu içiliyor. Bizde çeşme suyu içilen iller bir elin beş parmağını geçmez!
Türkiye ambalajlı su sektörünün pazar büyüklüğü 2023 yılında 31,1 milyar liraya ulaştı.
Belediyeler asli görevi olan; çeşme suyunu temiz ve içilebilir kıvamda sunsalar… 31,1 milyar TL'nin yarısını bile tasarruf etsek birçok sorun çözülür!
Hazır kayyum atamalarıyla gündemdeyken belediyecilikte toptan zihniyet değişikliğini öneriyorum.
Belediyeler özelleştirilsin! Sesli güldüğünüzün farkındayım. Siz yine de bir düşünün.
Belediyeler özelleştirilirse siyasi baskı olmaz.
Tıpkı şirketler gibi şehirler, ilçeler maaşlı CEO'lar tarafından yönetilsin.
Bu CEO'ların ve akrabalarının mal varlıkları sürekli sıkı denetimde tutulsun!
Maaşlı belediye başkanı işte! Ne bir daha seçilmek için uğraşsın, ne de Cumhurbaşkanı olmak hayaliyle siyasi partilere, terör örgütü üyelerine, rantçı inşaatçılara taviz vermek zorunda kalsın.
Ne yandaş kadrolaşma olur, ne de yolsuzluk!
Belediye şube müdürleri de ne eski makam şoförü, ne bir müteahhidin şımarık oğlu ne de PKK dağ kadrosundan bir terörist olur.
Liyakat ve hizmete doyarız!
***
SAVAŞLAR OLMASAYDI ATA BİNİYORDUK!
Carol Reed'in yönettiği, Joseph Cotten, Alida Valli ve efsane yönetmen Orson Welles'in başrollerini paylaştıkları 'The Third Man' (Üçüncü Adam) zaman zaman izlediğim bir film noir (kara film) başyapıtıdır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Müttefik işgali altındaki Viyana'da geçen filmi özel yapan nedenlerden biri de unutulmaz replikleridir.
Örneğin şu replik:
"İtalya'da 30 yıl boyunca Borjiyalar vardı. Yani savaş kıyım, cinayet... Ama Michelangelo, Leonardo ve Rönesans aynı dönemde var oldular. Oysa İsviçre'de kardeşlik, 500 yıllık demokrasi ve barış vardı. Ama ne yaratabildiler? Sadece guguklu saat!"
Meseleye bu açıdan yaklaşınca savaşların, iç çatışmaların yol açtığı yıkımlar dışında uygarlığı geliştirdiğini görüyoruz.
II Dünya Savaşı ve Alman silah sanayisindeki teknolojik devrimler olmasaydı insanoğlunun uzay macerası belki de 50 yıl ertelenecekti.
Nükleer enerjiye daha genç tanışacaktık.
İsviçre gibi etliye sütlüye karışmayan ülkeler çok medeniler ama bu medeniyete savaşan ulusların yaşadığı acılarla ulaşıldı.
Her şeyin güllük gülistanlık olduğu bir dünyada insanoğlu hala ata biniyor olurdu!
***
İRLANDA'YA PİYANGO VURDU
Avrupa Adalet Divanı, Apple'a İrlanda'daki faaliyetlerinden dolayı geriye dönük 13 milyar Euro'nun üzerinde vergi borcu çıkaran AB Komisyonu kararını onadı.
İrlanda paranın bir kısmıyla varlık fonu kuracak. Kalan paranın nasıl harcanacağı ise henüz net değil.
Ocakta belli olacak.
İrlandalılar şimdi paranın nereye harcanacağını tartışıyorlar.
Allah her ülkeye böyle güzel dert versin!
Bu yargı kararı, AB'nin teknoloji ve internet ve dijital sektörlerinde artık tekel olan dev markalara karşı AB üyesi ülkeleri koruyan yasalara sahip olduğu için çıktı.
Bizim gibi bu alanlarda yasaları yeterli olmayan ülkelerin örnek alması gereken bir karar bu!
***
TARİHİN ORTANCA ÇOCUKLARI
Chuck Palahniuk'in aynı adlı romanından uyarlanan 'Fight Club'da geçen şu efsane replik de 'Üçüncü Adam'daki replikle neden sonuç ilişkisi barındırıyor:
"Bizler, tarihin ortanca çocuklarıyız. Bir amacımız ya da yerimiz yok. Ne büyük savaşı yaşadık ne de büyük buhranı. Bizim savaşımız ruhani bir savaş, en büyük buhranımız; hayatlarımız."
Savaşların, acıların olduğu dönemlerde büyük liderler, acıya dayanıklı insanlar yetişir.
Acıya doymuş bu sağlam insanlar da aynı acıları yaşamasınlar diye çocuklarını şımartırlar ve bir sonraki kuşak zayıf olur!
Y ve Z kuşağı da büyük insanların büyüttüğü 'tarihin ortanca' şımarık çocukları aslında.
Palahniuk'in dediği gibi şu anki zayıf nesil "Televizyonla büyürken, milyoner film yıldızı ya da rock yıldızı olacağımıza inandık, ama olmayacağız. Bunu yavaş yavaş öğreniyoruz ve o yüzden çok çok kızgınız."
İnsanoğlunun bir sonraki büyük sıçraması III. Dünya Savaşı'ndan sonra olacak. Tabii dünya diye bir yer kalırsa!