Şahan Gökbakar, Marmaris-Delikyol Koyu'ndaki kaçak evi için çıkan yıkım kararıyla ilgili nihayet açıklama yaptı:
"2020'de ilandan bu evi buldum. Ev sahibi yapı kayıt belgeli evi ve iskelesini satıyordu.
2018'de almış yapı kayıt belgelerini. Ben de 2020'de yapı kayıt belgeli diye düşünerek gerekli incelemeleri yaparak almayı düşündüm. Şerh yoktu, tertemizdi.
Yangınlar çıktı. O yangınlardan sonra her şey değişti. 2022'de bir anda evin yapı kayıt belgesi iptal oldu ve tapuya 'SİT alanı' diye şerh düşüldü.
Ben aldıktan iki sene sonra. 'Bu ev yıkılsın' diye yazı yazıldı. Biz de karara dava açtık.
Türkiye'nin her yerinde kaçak bina iskele varken, 85 metrekarelik bir köy evi ve 10 metrelik iskele bütün bu problemlerimizi çözüyorsa hemen yıkalım."
Tamamen laf oyunlarıyla dolu, kendini haklı çıkarmaya yönelik bir açıklama bu. Ayrıca çıkan haberlerde kullanılan fotoğraflardaki evin yan parsele ait olduğunu belirtip kendini haklı çıkarmaya çalışıyor.
Hâlbuki Şahan'ın evi gibi yan parsellerdeki yapılar, o SİT alanındaki bütün evler yıkılacak!
Geniş açılı fotoğraf kendisi dahil birkaç evi kapsıyor olması Şahan'ın kaçak evde oturmasını haklı çıkarmaz.
Öte yandan Şahan fotoğraflardaki 'Özel mülktür girilmez' yazısını astığı anda çekilen fotoğraf için bir şey söylemiyor.
Yani her şeyi kendini haklı çıkarmak için kullanıyor.
ŞAHAN SAMİMİ OLSAYDI!
Aslında bu çetrefilli bir konu. Şahan'ın da dediği gibi yurdun birçok yerinde doğayı katleden kaçak yapılar var.
Ne yazık ki, İmar Barış'ı yanlış uygulandı, kaçak birçok yapı için belge verildi!
Şimdi devlet bu kaçak yapıları tek tek belirleyip yıkmakla uğraşıyor!
Keşke geniş çaplı bir araştırma yapılıp SİT alanlarındaki kaçak yapılar için verilen tüm belgeler iptal edilse.
Keşke Şahan samimi olsaydı da yangından sonra SİT alanı ilan edilen yerdeki evi önce kendisi yıksaydı ama o SİT alanındaki evi yıkılmasın diye dava açtı! Açılan dava Şahan'ın tüm argümanlarını boşa çıkarıyor. Şahan bu davayı açarak "SİT alanı da olsa benim yapı kayıt belgem var, yıkmam kardeşim" diyor!
Ama yayımladığı videoda yıkarım diyor, yersen!
Bazıları "Şahan keşke aldığı yeri yeterince inceleseydi. Doğa harikası bu yerde ev yapılmayacağını görürdü" diyor. Aslında Şahan çok zekice hareket etti. Onun gördüğü şey; birçokları gibi İmar Barış'ı kıyağından faydalanarak, bir koya çökmekti!
Güzelim koya 'özel mülktür girilmez' diye tabela asım vatandaşa kapamak Şahan'ın gerçek niyetini gösteriyor.
Ancak yapı kayıt belgeleri kaçak yapıya kalıcı bir meşruiyet sağlamıyor! Zaten bu yüzden de o ev yıkılacak.
Şahan aslında şunu söylemek istiyor; "Herkesin kaçak evi var benim neden olmasın! Benimki kaçak ama küçük kaçak; 85 m2!"
İyi o zaman herkes dilediği SİT alanına 85 m2 ev yapsın ya da daha önce yapılmış evi satın alsın!
Asıl kötü olan ise; Şahan'ın SİT alanındaki kaçak yapıda oturmak için ısrar edip sonra da çevreci paylaşımlar yapması! Özetle Şahan'ın özrü kabahatinden büyük!
***
BU BALIKLAR BİZDEN DEĞİL!
İzmir Körfezi'nde kirlilik nedeniyle pek çok balık yaşamını yitirip, kıyıya vuruyor.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay ise konuyla ilgili olarak "Bu balıklar buraya ait değil. Bunların gemilerle taşındığını ve iklim değişikliğiyle Körfez içinde baskın haline geldiğini söyleyebiliriz" dedi, iyi mi?
Kısacası bu balıklar bizim değil diyor. Kim getirdi bu balıkları acaba!?
Tugay, Süveyş Kanalı'nı geçip Akdeniz ve Ege'ye yerleşen balon, aslan vs. istilacı tür balıklarından bahsediyor galiba.
Ölenler balon balığıysa endişe etmeyelim mi yani? Acaba ölen balıkların hepsi istilacı mı? Tek tek tespit mi edildi?
Aslında bu uzun yıllara dayanan bir çevre kirliliği sorunu. Körfezdeki kirlilikten dolayı denizdeki oksijen seviyesi azalınca bütün balıklar ölür!
Sadece belli türlerin öldüğünü söylemek büyük saçmalık!
***
BOLLUK İÇİNDE PAHALILIK ÇEKİYORUZ!
Balıkesir'in verimli toprakları olarak bilinen Sındırgı ve Bigadiç ilçelerinde domates üreticileri, firmaların domatesi almamak için bahaneler uydurduğunu söylüyor.
Örneğin domates üreticisi Ergün Karaman şöyle isyan etmiş:
"Her yıl 65-70 dönüm alana mahsul ekiyorum, ancak bu yıl bu kadar büyük bir sorunla karşılaşmadım. Domatesleri satan yok, talep yok.
Tonunu 1.300 liraya satıyorum, ama 75-80 kuruşa toplamış oluyorum. Her dönümde 25 bin lira zararım var.
Ürünlerimi 1.200 liraya satmak istiyorum ama alıcı bulamıyorum. İnsanlar ürünlerini yola döküyor çünkü başka çareleri yok. Açıkça 'Malı alma, getirme' diyorlar."
Her sene belli ürünlerde hasat bol olduğunda buna benzer sorunlar yaşanıyor ama bu yıl kavun karpuzdan domatese birçok sebze ve meyvede çiftçiler ürünlerini satmakta zorlanıyorlar.
Birçok yerde çiftçiler ürünlerini yola dökerek protesto ediyorlar.
Tarlada ürün çok, çiftçi zararına da olsa ürününü satmak istiyor, alan yok! Ama büyük şehirlerde aynı ürünler pahalıya satılıyor!
Bolluk içinde pahalılık çekiyoruz resmen.
Yine tarım piyasasını manipüle ederek haksız kazanç sağlamaya çalışanlar var!
Ürünü ucuza alıp satmak yerine ürünü almayıp tarlada çürümesini sağlayıp eldeki mevcut ürünü pahalıya satmak bazıları için daha karlı! Ama bunu adı hırsızlık!
***
ÖFKELENEN KATİL OLUYOR!
İstanbul Sultanbeyli'de bir market sahibi, aynı cadde üzerindeki başka bir marketin sahibi ve kızını ürünleri daha ucuza sattığı için başlayan tartışmada silahla vurarak öldürdü.
İnsan öldürmek bu kadar kolay mı?
Bu kadar basit bir nedenden dolayı katil olan birine serbest, rekabetçi piyasa nedir ne değildir diye anlatsan anlamaz!
Ortalık silahlı ruh hastalarıyla dolu! Her gün buna benzer haberleri okuyoruz.
Trafik, oto park tartışmaları, yan baktın ve bu son olayda olduğu gibi pahalıya sattın diye sudan sebepler yüzünden insanlar öldürülüyor.
Türkiye'de bireysel silahlanmanın artmasının acısını çekiyoruz!
Eskiden bu tarz tartışmalarda en kötü yumruk yumruğa kavga olur, ölüm olayları az yaşanırdı.
Şimdi ise öfkesine yenilen birçok insan belinden silahını çekip ateş ediyor!
Silaha bu kadar kolay sahip olunmasa ölüm vakaları da azalır! Bireysel silahlanma çılgınlığına 'dur' denilmeli.
***
Altyazı
"Bir adam oğlunun kahramanı olamıyorsa, hiçbir şey olamamış demektir." (The Simpsons)