Düzce depreminin büyüklüğü 6 olmasına rağmen can kaybı yaşanmadı.
Sadece 37 yaralı var. Bir kişinin durumu ağır. O da solunum cihazına bağlı bir hasta. Evin birinci katından düşmüş.
Sadece 8 binada hasar meydana geldi.
2020'de İzmir-Seferihisar'da meydana gelen 6.6 büyüklüğündeki depremde ise 117 kişi hayatını kaybetmişti.
Depremde 90 bin 813 hasarlı bina tespit edilmişti.
İki deprem arasında 0.6'lık bir fark var ama bu fark İzmir'de beklenenden daha büyük zarara ve can kaybına yol açtı.
Daha eskiye gidelim... 1999'da Düzce-Bolu'da meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki depremde Düzce'de 710 kişi öldü, 2 bin 679 kişi yaralandı.
23 bin konut yıkılırken, 16 bin 474 konut orta hasar gördü. Kentte ayrıca 3 bin 837 iş yeri yıkıldı ve 2 bin 573 iş yeri de orta hasar gördü.
Ve Düzce bu depremden büyük ders çıkardı. Depremde evleri yıkılanlara kalıcı konutlar inşa edildi. Orta ve az hasar gören yapılar güçlendirildi. Kentte yüksek yapılaşmaya son verildi.
BİNA ÖLDÜRÜR!
Düzce Belediyesi yeni yapılacak binalarda zemin artı 4 kat yüksekliğe izni verdi.
Bakın burası önemli! Dünkü depremden sadece 11 gün önce 12 Kasım'da Düzce Belediye Başkanı Faruk Özlü iddialı bir açıklamada bulunmuştu:
"Düzce'de konut stokunun yüzde 80'i yenidir ve depreme dayanıklı binalardan oluşmaktadır. En son çıkan deprem yönetmelikleri neyse titiz bir şekilde uyguluyoruz. Allah göstermesin bir deprem daha olmasın ama bir deprem daha olması durumunda Düzce, depreme karşı hazırdır ve hazırlıklıdır."
Ve Başkan Özlü haklı çıktı. Düzce'de dünkü depremde can kaybı yaşanmadı. Sadece sekiz bina hasar gördü!
Hep söylendi, uyarıldı: Deprem değil bina öldürür. Tedbirsizlik öldürür!
Son Düzce depremi kentsel dönüşümün ne kadar önemli olduğunu gösterdi!
Her depremde olası İstanbul depremini tartışıyoruz.
Tartışmaya gerek yok çözüm ortada. Acilen kentsel dönüşümü hızlandırmalıyız!
İSTANBUL'DA KAÇ BİNA YIKILACAK?
17 Ağustos depreminin üzerinden 23 yıl geçti. Bu süre zarfında İstanbul'da 3 milyon konutun dönüşümü sağlandı.
Ancak İstanbul'da 1 milyon 225 bin bina, 4.8 milyon daire bulunuyor ve her dairede ortalama 3.3 kişi yaşıyor. İstanbul'da yapım yılı 2000 ve öncesine ait bina sayısı ise 817 bin adedi aşıyor.
Bu da 3.1 milyon konutun riskli olduğu anlamına geliyor.
Gözden kaçırılıyor ama 2000-2006 yılları arasında yapılan binalarda bile risk olabilir.
Çünkü 17 Ağustos depreminden sonra ilk derli toplu yapı güçlendirme yönetmeliği 7 yıl sonra, 2006'da çıkarılabildi. O tarihten sonra daha ciddi tedbirler alındı.
Bu yedi yıllık süreçte yapılan binalar da yeniden kontrolden geçirilmeli.
Elbette asıl tehlike 2000 yılı ve öncesinde yapılan binalarda.
7.5 büyüklüğünde bir depremde İstanbul'da hafif, orta ve yüksek hasar alabilecek binaların toplam sayısının 500 bin olacağı tahmin ediliyor.
KENTSEL DÖNÜŞÜM
17 Ağustos'tan sonra 23 yılda 3 milyon konutta kentsel dönüşüm sağlandı ama dönüşüme uğrayan binaların bir kısmı gayrimenkul değeri yüksek semtlerde gerçekleşti.
Daha fazla bağımsız alan elde etmek için yatay değil, dikey dönüşüm yaşandı!
1999 yılında İstanbul'un nüfusu 10 milyondu, şimdi ise 20 milyon.
Düzce'deki kentsel dönüşümün başarısı ortada.
İstanbul'da acilen rant kaygısından uzak çok kapsamlı bir kentsel dönüşüm başlatılmalı!
KANDİLLİ Mİ AFAD MI?
Dün Düzce'de meydana gelen depremin ardından Kandilli Rasathanesi, depremin büyüklüğünü 6 AFAD ise 5.9 olarak açıkladı.
Daha önceki depremlerde de iki farklı sonuçla karşılaştık.
Farkın nedeni deprem ölçüm teknolojilerinde gizli.
Kandilli; 6 olarak gösterdiği Richter ölçeği olarak da bilinen yerel büyüklüğü (ML) gösteren veriyi kullanıyor.
AFAD ise büyüklük göstergesi olarak moment büyüklüğünü (Mw) baz alıyor.
Eskiden Kandilli Rasathanesi'nin açıklaması kabul görürdü.
Şimdi hangisi tam doğru ya da hangi değeri kabul edeceğiz?
İkisi de doğru demek de olmaz. Bir değerin resmi olarak kabul edilmesi lazım. İki farklı teknolojinin ortalamasını almak aklıma geliyor ama böyle bir değerlendirmenin bilimsel karşılığı olur mu?
HAKEM YORUMCULARI İŞSİZ KALIR
Katar'daki Dünya Kupası'nda kullanılan yarı otomatik ofsayt teknolojisi tüm liglerde uygulanırsa hakem yorumcuları işsiz kalır.
Çünkü mevcut VAR sisteminde bile ofsayt kararlarında pas atan futbolcunun topa dokunduğu anda, saniyenin altmışta biri olan zaman birimi olan salise üzerinden karar veriliyor.
VAR ofsayt çizgisini çizerken topa dokunma anını görüntü üzerinden yapıyor. Oysa 30 salise bile fark yaratıyor.
Topa dokunma hiçbir zaman net tespit edilemiyor.
Katar'da kullanılan Al Rihla isimli topta ise topa tam vurulduğu anı algılayan bir Atalet Ölçüm Birimi sensörü var.
Toptan gelen sinyal yarı otomatik ofsayt teknolojisiyle birleşince ofsayt kararları yüzde 99 doğru veriliyor diyebiliriz!
Al Rihla topu ve yarı otomatik ofsayt teknolojisi tüm liglerde uygulanırsa hakemler üzerinde yapılan bitmek bilmeyen tartışmalardan büyük oranda kurtulmuş oluruz.
Altyazı
"Sınırlamak her zaman güçtür. Dünya bir bütündür, hayat bir bütündür. En hoş ve harika eylemler biraz şiddet içerir. Örneğin sevişme eylemi, örneğin, müzik." (A Clockwork Orange)