Hızla büyüyen işletmelerden biri olan Midyeci Ahmet'ten "Beşiktaş Midyeci Ahmet ana şubemiz ile markamızın hiçbir şekilde bir bağı kalmamıştır... 'Midyeci Ahmet' tabelası en kısa sürede indirilecek" diye bir açıklama geldi.
Bu açıklamanın nedenini ise 'Midyeci Ahmet' olarak bilinen Ahmet Çiçek'ten birkaç ay önce boşanan Deniz Çelebi'nin yaptığını basın açıklamasından öğrendik.
Çiçek, boşanırken eşine Beşiktaş merkez şubeyi bırakmış. Deniz Hanım'ın iddia ettiğine göre Çiçek, boşandıktan dokuz gün sonra eşine bıraktığı mekânın karşısına yeni şube açmış ve eski şubeye karşı anti propaganda yapmaya başlamış.
Deniz Hanım, "Bir kadın olarak ayakta durmaya çalışmamı istemiyor. İki çocuğumla mağdur ediliyorum. Çok emeğim var. Markayı ben ayakta tuttum. Bugün mağdur ediliyorum. Bütün midyeleri ben yaptım. Ben satışa sundum, bütün lezzet benim elimden geçti" diyor.
Böylece midyenin de magazininin yapıldığını görmüş olduk.
Deniz Hanım'ın söyledikleri doğruysa eski kocası bu işlerden anlayan bir avukatla çalışıp eşine sadece dükkânı bırakmış.
Hâlbuki Deniz Hanım, dükkânın değil şubenin maddi gelirini talep etmeliydi. Hatta 'Midyeci Ahmet' markasından hak talep etmeliydi. Deniz Hanım, 25 şubeden sadece birini hem de marka ismi olmadan sadece dükkânın hakkını kabul ederek büyük zarara uğramış.
Çiftin aralarında özel anlaşmaları var mıydı bilmiyorum ama evlendikten sonra kazanılan varlıklar boşanınca eşit şekilde paylaşılır. Deniz Hanım marka yaratılırken büyük emeği geçmiş, midyeleri kendisi yapmış!
O AVUKATI DEĞİŞTİR!
Bu olay bana McDonald's'ın kuruluş hikâyesini hatırlattı. 1954 yılında milkshake karıştırıcısı satan sıradan bir pazarlamacı olan Ray Kroc, Richard ve Maurice McDonald kardeşlerin kurduğu McDonald's'daki cevheri görüp ortaklık anlaşması yapar. McDonald kardeşlerin bir dakikada hamburger servis ederken 'fast-food' devrimi yaptıklarından haberleri yoktur.
Kroc, sürekli yeni şubeler açar ve açılan şubelerin satın aldığı arsalara yapılmasını şart koşar. Kroc, McDonald kardeşlerin sahip olduğu ilk ve tek restoranın da arazisini satın alır. Bu stratejik bir hamledir.
Kroc, daha sonra 'McDonald's' ismini bugün için komik bir fiyata; 1 milyon dolara alır. Ve sonra Mc- Donald kardeşlerin sahip olduğu tek şubedeki 'McDonald's' tabelasını söktürür.
Acıklı bir hikâye! Midyeci Ahmet'in yaptığı da biraz Kroc'a benziyor. Ortada iyi planlanmış bir operasyon var. Buna ticari zeka da diyebiliriz!
Bence Deniz Hanım önce kendine iyi bir avukat bulmalı.
***
JAPONYA'DAN BÜYÜK ÖZVERİ!
Japonya, 20 Ukraynalı mülteciyi özel uçakla Tokyo'ya getirdi. Mültecilerin gelişi TV kanalları tarafından canlı yayınlandı. Japon hükümeti, 20 mülteciye sadece 6 ay bakacak!
Büyük bir özveri, altı ay çok uzun bir süre! Hiç olmazsa 10 göçmeni Tokyo'yu gezdirip geri gönderseydiniz!
Japonya şimdi bu büyük göç dalgasının altından nasıl kalkacak?
***
TÜRKİYE'DEKİ YARDIMA MUHTAÇLARI DA UNUTMAYALIM
Türkiye'de birçok insani yardım kuruluşu, Ramazan ayında yardım kampanyalarına ağırlık verdi. Reklamlarda fitre ve zekat bağışlarının genelde Afrikalı, Asyalı yardıma muhtaç insanlar için toplandığı belirtiliyor.
Aslında uzun zamandır Afrika ve Asya'daki fakirlere odaklanıyorlar.
Evet, fakirliğin, açlığın vatanı olmaz. Her yardım kıymetlidir.
Öte yandan son dönemde birçok ülkede olduğu gibi pandemi ve enerji krizinin yarattığı hayat pahalılığından Türkiye de etkileniyor.
Bu zorlu süreçte bizim dernekler neden ülkemizdeki yardıma muhtaç insanlara da odaklanmıyor?
Hem böylece Türkiye'ye yönelik yapılacak kampanyalar toplumda paylaşma ruhunu artırır.
***
DW YİNE NEYİN PEŞİNDESİN?
Alman medya kuruluşu Deutsche Welle (DW) şöyle bir haber geçti: "4 Nisan Dünya Mayın Farkındalık Günü. Uzmanlara göre Türkiye mayınları temizlemediği için her yıl zarar ediyor: Bu mayınlı arazileri temizleyip üretime katmış olsaydık Türkiye yılda 25-30 milyon dolar bir ek gelir elde edecekti."
Alman DW'nin Türkiye'deki tarımın gelişimine gösterdiği ilgi ve alaka gözlerimi yaşarttı doğrusu!
Var olan boş arazileri ekti de, sıra mayınlı arazilere mi geldi?
Suriye sınırındaki mayınlar temizlenmeden önce de aynı tarz haberler servis edilmişti. Yıllardır ilaçlanmamış, ekilmemiş mayınlı arazilerde organik tarım yapılacağı, büyük ürün elde edileceği söyleniyordu.
Mayınları temizlerdik Suriyeli göçmenlere doyduk! Sevgili DW yine neyin peşindesin? Niye mayınları temizleyelim? Daha çok mülteci gelsin diye mi?
***
SİLAH SESİ DUYUNCA NE YAPMALI?
Adana'da otomobilden havaya ateşlenen av tüfeğinden çıkan saçmaların isabet ettiği Hayriye A. gözünden yaralandı. Neyse ki, hayati tehlikesi yok.
Hayriye, silah seslerini duyup, pencereden dışarıya baktığı sırada yaralanmış.
Kamu spotu gibi bir haber aslında. Normalde silah sesi duyulunca ilk yapılması gereken pencereden uzaklaşmak olmalı. Çünkü arabadan ateş açan magandalar o sırada erkekliğini kanıtlamanın peşindedir. Havaya ateş açınca daha erkek olduklarını sanırlar!
Türkiye'de eğlence ve etkinliklerde silahla ateş edilmesi sonucu her yıl 600 kişi hayatını kaybediyor.
Magandalar ise genelde tedbirsizlikle ölüme neden olmak suçundan iki-üç yıl yatıyor ya da denetimli serbestlikten faydalanıyorlar.
Rastgele ateş açanlara ibretlik cezalar verilmediği sürece daha çok insanımız maganda kurşununa kurban gider.
***
BİR FENOMEN KAVGASI EKSİKTİ!
İstanbul Karaköy'de bir gece kulübünde parti veren sosyal medya fenomenleri arasında kavga çıkmış. Masa, şişe ve yumrukların havada uçuştuğu kavgada üç fenomen yaralanmış.
Fenomen kardeş dur Allah'ını seversen zaten ortalık karışık. Bir de fenomen kutuplaşmasıyla uğraşmayalım.
Bu arada hep merak etmişimdir; bir kişinin 'fenomen' olduğuna nasıl karar verilir?
Fransızca kökenli 'phenomene' kelimesinden gelen 'fenomen' aslında görüngü, olay anlamına geliyor. Lakin günümüzde fenomen kelimesi genellikle popülerlik seviyesi yüksek olan kişileri temsil ediyor. Ve günümüzde kime sorsanız "Fenomenim" diyor ve bunu diyenlerin bazıları boş-beleş insanlar!