Rusya'nın, Ukrayna'yı işgal ettiği sıralarda muhalefet liderleri Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener'in açıklamalarını takip ederken sanki Amerika'nın Sesi Radyosu'nu dinliyor gibi oldum.
Örneğin Kemal Kılıçdaroğlu, "Rusya ile olan ilişkilerimiz; ekonomide, turizmde, doğalgazda bir ülkeye bu kadar bağlı olmamızın ortaya çıkaracağı faturayı hepimizin bilmesi lazım... Doğal gaz göndermediği zaman perişan oluyoruz. Buğday alamazsak ne olacak? Rusya ve Ukrayna en çok buğday ithal ettiğimiz iki ülke" dedi.
Ve şu yanlış bilgiyi paylaştı: "Bir ülke başka bir ülkeye sadece enerji alanında yüzde 60 bağımlı olabilir mi? Yüzde 70 bağımlı olabilir mi? Söylerken içim acıyor. Nükleer santralle birlikte bu rakam daha da büyüyecek..."
Şaka gibi! Rusya, Ukrayna'yı işgal edince hükümeti turizm üzerinden suçlayan bir muhalefet liderimiz var! Ne yapılacaktı, Rus turistlere gelmeyin mi denilecekti? Ayrıca tek derdimiz buğday olsun! Hükümet bugün boş arazilere buğday ekilecek diye yasa çıkarsa dışarıdan buğday almaya gerek kalmayacak kadar bereketli topraklarda yaşıyoruz. Buğdayı her yerden alırsınız ama belli başlı ülkelerin tekelindeki doğal gazı bulmak zor! Mecbursun Rusya'dan, Azerbaycan ve İran'dan almaya.
ÜLKELERİ KARIŞTIRDI
Kılıçdaroğlu rakamları da karıştırmış! Türkiye doğalgazı ihtiyacının yüzde 60-70'ni değil, yüzde 33,6'sını Rusya'dan alıyor! Rusya'ya bağımlı olmayalım diye yüzde 24'ünü Azerbaycan'dan, yüzde 11,1'ini İran ve geri kalanını da diğer ülkelerden temin ediyor! Kılıçdaroğlu "Güzel bir ülkede, beraber yaşamak varken, bütün komşularımızla huzur içinde yaşamak varken böyle bir tabloyu Türkiye hak ediyor mu?" derken de acaba Ukrayna'yı Türkiye'nin mi işgal ettiğini düşünüyordu?
Meral Akşener de sırtımızı tamamen Amerika'ya dayayalım anlamına gelen tweet'ler paylaştı: "Türkiye ise Rusya ile kurduğu asimetrik ilişki modelinden sıyrılmalı, kendisini kırılgan hale getiren S-400'lerden acilen kurtulmalı, Akkuyu nükleer santralini derhal millileştirmeli, bölgesel istikrara risk oluşturabilecek Kanal İstanbul projesini durdurmalıdır" dedi. Ve iktidarı Montrö'yü hor görmekle suçladı. Montrö Boğazlar Sözleşmesi sadece İstanbul Boğazı'nı değil, Çanakkale Boğazı'nı da kapsıyor. Yani Kanal İstanbul projesi ile Montrö Anlaşması 'by-pass' edilemez. Ama hükümetin de bu projenin yaratacağı düşünülen askeri ve stratejik endişeler konusunda kamuoyunu ikna etmesi gerekiyor!
Kılıçdaroğlu'nun söylerken içim acıyor dediği Akkuyu Nükleer Santrali aslında Türkiye'yi bir üst lige taşıyacak! 56 nükleer reaktöre sahip olan Fransa bile enerji krizinden sonra nükleer enerji üretimini artırma kararı aldı.
Ve Akşener, Akkuyu'yu nasıl millileştirecek, anlatsa da öğrensek! Akkuyu santralini de mi ABD ile yapalım? ABD nükleer santral kurmamızdan da rahatsız! Türkiye uranyum zenginleştirmesi yapabiliyor mu? Öyle bir teknolojimiz var mı? Bu işler sırayla olur. Önce oltayı alırsınız, balık tutmasını öğrenirsiniz sonra balık tutarsınız! Nükleer güç olmak için bir yerden başlamak gerek. Akkuyu, Türkiye'nin geleceğidir!
Peki, Akşener'in dediği gibi S-400'lerden kurtulursak hava sahamızı nasıl koruyacağız? Ukrayna'nın hava savunma sistemi olmadığı için Ruslar daha harekâtın ilk gününde üstünlüğünü kurdu! ABD, Patriot füze savunma sistemini verdi de, biz mi istemedik? "Parasıyla alalım" dedik, satmadılar! NATO da ülkemizdeki Patriot füzelerin geri çekince, S-400'leri almaya mecbur kaldık. Evet, Rusya'ya güven olmaz ama şu an hava sahamızı korumak için S-400'lerden başka alternatif yok!
Akşener'in Rusya ile doğal gaz ithalatının başrolünü oynadığı asimetrik ilişkiyi güvenlik sorunu olarak ilan etmesi de Amerikan siyasetidir! Akşener, Rusya ile kurulan ticari ve askeri ilişkileri bir tarafa bırakıp sırtımızı tamamen ABD'ye dayayalım istiyor! Yani "Sonuna kadar ABD'liyim" diye tezahürat yapıyor!
DEĞİŞMEZ ÇIKARLAR!
ABD'nin son dönemdeki Türkiye karşıtı politikalarından, bu ülkeden ne dost, ne de müttefik olmayacağını öğrenmiş olduk. Elbette Ruslara da güven olmaz. 'Sıcak Denizlere İnme' politikaları Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma sürecini hızlandırdı!
Avrupa Birliği (AB) de Türkiye'yi istemiyor. Zaten gerek de kalmadı, AB dağılmak üzere! İşte böylesine zor bir denklem içinde Kılıçdaroğlu ve Akşener, ülkeyi gözü kapalı ABD'nin güdümüne sokmak istiyorlar. Bunlar üstü kapalı 'mandacı' söylemlerdir! Ukrayna aynısını yaptı, sonuç ortada!
NATO'nun işlevsizliğini zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan çok önceden gördü ve ona göre aksiyonlar aldı. Bu zor süreçte Türkiye kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeli, ediyor da...
Muhalefete siyaseti de biz mi öğreteceğiz? 1830-1865 yılları arasında İngiltere'nin dış politikasını belirleyen ve Rusların sıcak denize inme politikaları karşısında Osmanlı toprak bütünlüğünden yana olan Lord Palmerson'ın meşhur bir sözü vardır. "İngiltere'nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır" der. İşte bu söz ünlü İngiliz diplomasisinin özetidir!
Bizim de değişmez çıkarlarımız olmalı! Sözde müttefiklerimiz Türkiye'yi güçsüz pozisyona sokmak istiyorlarsa, sorunlar çıkarıyorlarsa, NATO işlevini kaybettiyse, elbette Rusya ve Çin ile ilişkiler geliştirilir. Böylece diplomasi masasında pazarlık gücünüz artar! Ukrayna'nın işgali bir kez daha şunu gösterdi: Her ülke kendi göbeğini kendi keser! Güçlü bir ordun yoksa kaybetmeye mahkûmsun.
***
RUSLAR 'BLİTZKRİEG' HAREKATI YAPTI
Birçok uzman konuştu, yazdı ama Rusya'nın Ukrayna'yı işgal stratejisinin adını koyamadılar!
Örneğin güvenlik uzmanı Abdullah Ağar şöyle yazdı:
"Bu işin konvansiyonel bir kılıç kalkana dönüşmemesi gerekiyordu. Klasik Rus doktrinindeki 90 dakika hazırlık ateşinden sonra farklı mihverlerden paldır kültür girdi, hava indirme ve uçar birlik yaptı.
Sanki namlu namluya hesaplaşmak ister gibi.
Ezmek ve az zayiat vermek için gerekirse günlerce dövmesi gerekiyordu. ABD'liler Irak'ta 6 gün dövdü, Ruslar 90 dakika..."
HIZLI VE KESİN SONUÇ
Ağar'ın kafasının karışmasının nedeni;
Rusya'nın, Almanların II. Dünya Savaşı'nda koca Fransa'yı 12 günde dize getiren Blitzkrieg taktiğini (Yıldırım Harbi) revize ederek Ukrayna'da uyguladığını görememesiydi!
Blitzkrieg doktrinin amacı hızlı ve ani saldırılarla, düşmanın düzenli bir savunma kurmasını engelleyip sonra da hızlı bir şekilde yok etmektir. Hava ve kara kuvvetleri koordineli bir şekilde hareket eder.
Blitzkrieg'in başarılı olabilmesi için dört önemli koşul vardır: İyi arazi, iyi hava desteği, iyi lojistik ve iyi eş güdüm. İşte Rusya bu dört koşula da sahipti.
Ruslar, Blitzkrieg'i Rusya yanlılarının yoğun olarak yaşadığı bölgelerde üç farklı yönden Ukrayna'ya saldırarak gerçekleştirdi.
Kuzeyden Kiev yönünde, doğudan Donetsk, Luhansk ve Harkov'a, güneyde ise Kırım'dan doğru bir hareket yapıldı.
Yani Blitzkrieg'i üç farklı rotadan aynı anda günümüze uyarladılar. Zayiat oranı da sanıldığı kadar yüksek değil. Hızlı ve kesin sonuç aldılar!