Olimpiyatlarda sona yaklaşıyoruz, madalya sıralamasında iki gümüş ve bir bronz madalya ile 55'inci sıradayız. Devşirme sporcular da çare olmadı; üç tarafımız denizlerle çevrili ama madalya kazanacak yüzücü yetiştiremiyoruz çünkü spor dediğimizde, akla ilk futbol geliyor. Güreş, tekvando, atletizm diye spor dallarının olduğunu, sadece olimpiyatlarda hatırlıyoruz ve haber yapıyoruz. Nüfusumuz 78 milyon ama sporda, nüfusu İstanbul'un ilçelerinden küçük ülkelerin gerisindeyiz.
Türkiye'de en çok satılan spor ürünü ne biliyor musunuz? Beyzbol sopası. Dünyada en çok beyzbol sopası satılan dört ülkeden biriyiz ama Türkiye'de beyzbol ligi yok. Beyzbolun kurallarını bilen bile yok!
Peki, neden beyzbol sopası pazarı, Türkiye'de her yıl yüzde 10-15 büyüyor?
Şoför koltuğunun altındaki levyenin yerini beyzbol sopası aldı da ondan! Yani adam dövmek için alıyoruz beyzbol sopasını...
Bu örnek bile, Türkiye'de spor kültürünün neden geri kaldığını açıklamaya yeter.
REFORM GEREKİYOR
Halbuki Türkiye'de sporu seven, 5-6 yaşında spora başlayan çok çocuk var. Fakat bu çocuklar, 12 yaşındayken TEOG'a hazırlanmak için spora ara veriyor. Bir spor dalında inat edip çalışmaya devam eden çocuklar ise 16-17 yaşına geldiklerinde, üniversite sınavına hazırlanmak için sporu bırakıyor. Çünkü ailelere güvence verecek bir spor politikamız yok. Tüm bu engellere ve dezavantajlara rağmen bir Türk, olimpiyatlarda madalya alıyorsa, bu destansı bir başarıdır asılında. Çünkü o genç, sadece sporla uğraşmaz; bir Avrupalı'nın hayatında görmeyeceği birçok engeli aşarak o kürsüye çıkar.
Sınav odaklı eğitim sisteminden vazgeçmeliyiz; aynı zamanda sporcu ve sanatçı yetiştiren bir eğitim sistemine ihtiyacımız var. Sadece madalya almak için değil; sağlıklı, mutlu, bir spor dalıyla ilgilenen nesiller yetiştirmek için eğitim sisteminde köklü reformlara ihtiyacımız var.