Hep aynı örneği veriyoruz ama bizim muhalif medya, ısrarla aynı hatayı yapıyor. Brüksel'deki terör saldırılarından sonra sadece Belçika'da değil, İspanya'dan Avusturya'ya, Fransa'ya kadar; Avrupa gazetelerinin manşetlerinde genelde panik havası ya da devleti suçlama yoktu. Sanki tek bir yazı işleri masasından çıkmışçasına, birçok manşet; Avrupa toplumuna dayanışma, cesaret ve metanet duyguları aşılıyordu. Örneğin Belçika gazetesi Le Soir; manşetinde 'Sağlam duralım' başlığını atmış, altına da 'Şimdi milli beraberlik ve dayanışma zamanı' yazmıştı.
Avusturya gazetesi Kleine Zeitung'un birinci sayfası müthişti;
Paris ve Brüksel saldırılarının tarihlerini yazmış ve dua eden büyük bir el koymuşlardı.
İspanyol sağcı ABC gazetesi bile simsiyah kapakla Brüksel dayanışmasına destek oldu. Ayrıca Belçika ve Fransa medyası, panik havasını artıracak haberlere ve yorumlara yer vermedi. Hatta sosyal medyadaki asılsız haberleri 'Bunlara inanmayın' diye ortaya çıkardılar.
Dünkü saldırıdan sonra Cumhuriyet, 'Ölüm terminali' manşetini attı, fotoğraf olarak hayatını kaybeden insanların kanlı görüntülerini kullandı. Sözcü ve Posta gazeteleri de saldırıda yaşamını yitirenlerin görüntülerini açık açık kullanarak teröristlerin propaganda yöntemine destek verdi.
Hadi destek veriyorsunuz; hayatını kaybedenlere de mi saygınız yok!
Aynı şekilde bazı muhalif haber siteleri de halkı, korku ve paniğe sürükleyen bir haber dili kullandı; terörü değil, sadece devleti suçladılar. Bu, gazetecilik değil; varlık nedenleri şiddet yoluyla halkta korku ve endişe yaratmak olan teröristlerin ekmeğine yağ sürmektir.