İzleyin ama benim gibi tatile çıkma arifesindeyseniz ya da hayat bu aralar sizi üzmek için uğraşıyorsa, mutlaka uzak durun...
Çok esrarengiz bir giriş oldu farkındayım; hemen konuya gireyim...
Efendim, filmin adı 'Eski Koltuklar'.
Ersin Karabulut'un çizgi öyküsünden uyarlanmış, 12 dakikalık bir kısa film. Ama uzun süre etkisinden kurtulamıyorsunuz.
Nasıl anlatsam ki?
Geleceğe dair damardan pesimizm yüklü 'Blade Runner', '1984', 'A Clockwork Orange' benzeri izleyicisine karanlık gelecek vaat eden bir bilimkurgu...
BABA NEDEN PARAMIZ YOK?
Hemen filmin konusuna geçelim:
Filmde, 10 yaşlarında bir çocuk "Baba neden bizim paramız yok?" diye soruyor. Oysa ailesi, onu gelecekte paraları olur umuduyla dünyaya getirmişti.
Çocuk, bir gün film izlerken "Baba, ben de böyle bir araba kullanmak istiyorum" diyor.
Baba da "Oğlum biliyorsun, senin 10 yıllık ömrün var. Bisiklet alsak olmaz mı?" diyor...
Sonra annenin iç sesini duyuyoruz: "Oğlunun öleceği günü bilerek yaşamak. O anı hep hazırlıklı olarak yaşadık. İnsan nasıl hazırlanır ki? Daha mı az sever, daha mı az bağlanır?" Çocuk okuldadır... Öğretmen, o çocuk ve yanındaki diğer üç arkadaşına "Siz resim yapın" der. Diğerlerine ise derslerine çalışmalarını tavsiye eder. Ve çocuk, hiç süremeyeceği arabayı çizer sayfasına.
Ve beklenen an gelir, mavi gömlekli bir devlet görevlisi iğneyi hazırlar.
Yine annenin iç sesi yükselir: "O da herkes gibi hiç ölmeyeceğini düşünüyordu. Devlet, seçim öncesi her çocuğa bir yıl hediye edince umutlandık. Devlet Erhan'a kıyak geçecek, dedik..."
PARAN YOKSA HAYAT YOK!
Tam iğne yapılacakken Erhan, "Benim neyim fazla geliyor ki (devlete) anne. Ne elimi yüzümü yıkarım, ne otobüse binerim ne de okula giderim..."
Lakin artık çok geçtir, mavi gömlekli adam zehir dolu iğneyi yapar ve ekler: "Ağzından su gelecek, bir bez getirin koltuklar kirlenmesin."
Çocuk ölür, anne eşine "Bankada küçük bir birikmiş paramız var.
Ne zamandır salona koltuk takımı almak istiyordum. Bu eski koltuklar yüzünden eşin dostun yüzüne bakamaz oldum." The end...
Erhan neden mi öldü?
Hemen filmin başına flashback yapayım ve anneyi dinleyelim: "Bu, devletin nüfus belirleme yöntemi bizim dönemimizde yoktu, son 25 yıldır uygulanıyor.
Bunu yaparken parası olana kıyak geçtiler. Paran mı var? Öde devlete yaşam vergini, al çocuğuna 70 yıllık hayat. Bizim gibi fakir fukaranın çocuğunu ne yapsın devlet. Madem ailesi para kazanmıyor, ben bu çocuğun kaynaklarımdan faydalanmasına neden izin vereyim ki... Saçlarını hiç kesmeyelim, uzasın."
6 MİLYON ÇOCUK ÖLÜYOR
Böyle bir geleceği görecek miyiz acaba? Film ve romanların çoğu gerçekleşiyor. George Orwell'ın '1984'ü gerçek olmadı mı?
Aslında, film günümüze de ışık tutuyor: Dünyada her yıl 6 milyon çocuk yetersiz beslenmeden ölüyor. Tabii filmde korkutucu olan; devlet eliyle çocukların öldürülmesi, parası olanın yaşaması.
Aslında hep aynı öyküden bahsediyoruz. 'Fareler ve İnsanlar', 'Sefiller' vs. insanoğlu kusurlu bir varlık. Din, toplumsal kurallar vs. asırlarca bu kusurları törpülemeye çalıştı. Uzayda yaşamaya ramak kalmışken, adil yaşamı inşa edemememiz biz kaderimiz galiba.
Not: Bu müthiş kısa filmi Tanju Berk çekmiş. Oyunculuklarda kusur var ama sinema dili müthiş.
Sanki Turkish Michael Haneke izlemiş gibi oldum.