Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MEVLÜT TEZEL

Bu blog'un kitabı çıkmalı

Bugün sizlere yeni keşfettiğim benbugunbunuogrendim. blogspot.com adresli blog'tan bahsedeceğim. Blog'u hazırlayan bir doktor... Muayeneler sırasında polisinden taksi şoförüne konuştuğu birçok hastadan öğrendiği ince ayrıntıları blog'una taşımış. Sohbetler sadece hastaların meslekleri üzerine değil. Bazen hayat dersleri de alıyorsunuz hem de en harbisinden. Bence bu blog acilen kitaba dönüştürülmeli! İşte bu sohbetlerden kısaltarak cımbızladığım üç magazinsel anı... Bu anıları samimi de bulabilir, sadece birer iddia olarak da görebilirsiniz. Tercih sizin...

BÜLENT ERSOY'UN BAHŞİŞİ
Bugün 80'li yıllarda İstanbul'da Bağdat Caddesi'nde lüks şarküteri işletmiş bir hastamla sohbet ettik... O zamanlar pek çok ünlü müşterisinin arasında yeni cinsiyet değiştirmiş olan Bülent Ersoy da varmış. Dükkana mutlaka sağ ayağı ile besmele çekerek girermiş ama ağzı çok bozukmuş. "Dükkanda mı kötü konuşurdu?" dedim. "Yok, bir keresinde telefonla pastırma sipariş veriyordu, içerideki annesine 'yağlı mı, yağsız mı olsun' diye sordu. Annesi herhalde duymayınca 'sana söylüyorum...' diye bir küfürler savurdu, ben utandım" dedi. Dükkanda kibar konuşurmuş, bir keresinde tüm çalışanlara 500 lira bahşiş vermiş, en son kasada oturan, kendisine de verince, "Bülent Hanım ben buranın sahibiyim" diyecek olmuş. Bülent Hanım: "Olsun hatıra olarak saklarsınız diye veriyorum" demiş.

KORAY'IN UÇAN YUMRUĞU
Bugün Hava Kuvvetleri Orkestrası'ndan emekli bir hastama ilaç yazarken "Biz de rock çaldık. Erkin Koray bizim yanımızda askerlik yaptı, 1967'de. Bir grup kurduk, 'şub şubap' diye şarkılar çaldık" dedi. "Nasıl bir askerdi Erkin Koray?" diye sordum "İyi bir çocuktu ama o zaman serseriydi, duvarlara yumruk atardı... Geceleri çıkıp barlarda çalardı. Bir gece çalarken birisi laf atmış, 'Karı gibi ne kırıtıyorsun' mu ne demiş. Kendisi anlatmadı, başkasından dinledim; gitarı fırlattığı gibi uçarak adamın üstüne atlamış, bir yumruk vurmuş, serçe parmağı kırılmış. Ertesi gün eli sarılı geldi. 'Ne oldu oğlum' diyoruz, 'Yok bir şey komutanım' diyor. O hafta sadece şarkı söyledi artık" dedi. "Er olarak yapmıyor muydu? Nasıl dışarı çıkabiliyordu?" dedim. "Bizim yerimiz Ankara'da Opera'nın karşısında bir barakaydı. Karışanımız görüşenimiz yoktu'' dedi.

ORHAN GENCEBAY'IN ÇOCUKLUĞU
Bugün tansiyon ilacını yazdırmaya gelen emekli bir işçinin Samsunlu olduğunu öğrenince, Orhan Gencebay'ı tanıyıp tanımadığını sordum. "Biz aynı mahallenin çocuklarıyız, beraber büyüdük. Onlar aslen Eskişehir Tatarları'ndandır, Samsun'a sonradan göçtüler, kimse bilmez" dedi. "Nasıldı çocukluğu?" diye sordum "Şimdiki gibiydi, ağır başlıydı. O zamanlar sürekli kahvenin önünde saz çalarlardı; ama ne çalma!" dedi. "Kiminle çalarlardı?" diye sordum. "Arkadaşları vardı, Sekiz köşe Fikret vardı. Esas onların ustası Çarşambalı Arnavut Kemal'di. O çok güzel çalardı tane tane. Sürekli alem yapardık" dedi. "Nasıl yani alem..." diye sordum. Gülerek "Bizim mahalle buranın Tepecik'i gibiydi" dedi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA