'Ama aslında...' diye başlayan cümlelerle bahaneler bulmaya çalışırız birilerinin kötülüklerine, zalimliklerine, alçaklıklarına, vicdansızlıklarına, yalanlarına...
Derim ki sen sen ol mesela şiddete bahane bulma; seni kıran, döven, aldatan, sana hakaret eden, hayatını zindan eden adamlara...
Çocukları döven, taciz eden, onların hayallerini yerle bir edenlere...
Hayvanları sevmeyenlere...
Onlara tekme atan, onları iten, döven, katleden, aç bırakan, 40 derece sıcakta kapının önüne bağlayıp su vermeyenlere...
Bahane bulma!
Kabalıklara, bitmeyen asabiyetlere, küstahlığa da bahane bulma!
Kısıtlanan özgürlüklere, baskıya, zorlamalara asla ama asla bahane bulma.
Aklında olsun, sakın ha doğrudan sana yapılmamış haksızlıklara da bahane bulma.
Sebepler, nedenler, çünkülerle süsleme; süsleme ki, cezaları kesilsin.
Kötüleri, kötülükleri hak ettiği yerlere koy ki orada kalıversin.
Kaybetmekten, yanlış anlaşılmaktan, yenilmekten, dışlanmaktan, uğraşmaktan da korkma; tavırsız olmaktan, söz söylememekten, 'dur' çekmemekten kork!
Neden biliyor musun? Çünkü sen bahane buldukça üreyecek, çoğalacak, dört bir yanımızı saracak bunlar.
Bahane bulma! Gözünü kapama!
Yokmuş gibi davranma! Her haltı alttan almayı, görmezden gelmeyi marifetten sayma! Bırak şu karaktersizlere, pisliklere, zalimlere, ruh hastalarına alan açmaktan başka işe yaramayan idarecilik oyununu!
Tavrını koy, 'Hayır' de!
Sınırını çiz! Geçit verme! Ve lütfen bahane bulma.