Gel gel kadroya gel! En baba oyucularımızdan Haluk Bilginer, süper yetenek Özgü Namal, heykeli dikilesi Hümeyra, Bülent Emin Yarar, Köksal Engür. Oh oh! Biz de seyirciye 'gel gel' yapan kadroya geldik, 'Güneşin Oğlu'nun galasında soluğu aldık. Senaristi ve yönetmeni Onur Ünlü filmini 'fantastik mavra' olarak tanımlıyor. Diğer filmi 'Polis'ten deneyimliyiz, bir sıradışılık, bir enteresanlık, bir cinlik bekliyoruz kendisinden. 'Güneşin Oğlu' seyirciyi avucunun içine alarak başlıyor. Konu şu: 58 yaşındaki Fikri Şemsigil (Köksal Engür) bütün hayatını bir mucize bekleyerek geçirmektedir. Yani birçoğumuz gibi... Karısı Saadet'in (Hümeyra) mucizelerle işi yoktur, yuvarlanıp gitmektedir. Ki filmin başındaki aralarında geçen şu diyalog unutulmaz ey okur. Fikri Bey güneş tutulmasına sarmıştır, o gün güneş tutulması vardır ve büyük bir olaydır. Saadet Hanım içinse güneş tutulsun, tutulmasın fark etmezdir.
DİKKAT MESAJIMIZ VAR!
Fikri Bey Saadet Hanım'a bozularak, "Sen hiç merak etmez misin, tutkuların yok mu senin?" der. (Yani aşağı yukarı öyle bir cümle, aklımda kalanı yazıyorum dikkati elden bırakmayan okur) Saadet Hanım, "Ben seninle evlendiğimde tutkularımı bıraktım. Tutkularımın yerini tahammül, hayal gücümün yerini irade gücüm aldı..." İşte bu sırf bu yüzden evlilikten kaçmamak imkansız değil mi? Neyse, sonra Fikri Bey'in beklediği mucize gelir. Aslında o güneşin oğludur. Ruhu çevresindeki insanların içine girip çıkmaktadır. Bir de karşı komşusu fıstık vardır. (Özgü Namal) Bakalım olaylar nereye varacak, fıstıkla başına neler gelecek, mucizeden nasıl kurtulacaktır?
NE GÜZEL GÜLÜYORSUN!
Bol eğlenceli, hareketli başlıyor film, ilk yarım saatte kahkahalarımdan yanımda oturan amca dönüp bana, "Kızım ne güzel izliyorsunuz, tebrik ediyorum" diyor. Bu da başıma ilk kez geliyor. Hayırlı olsun! Sonra filme bir şeyler oluyor. Mesela en sevdiğim oyunculardan Haluk Bilginer, Alper Canan rolünde beni ilk kez tatmin etmiyor. Sanki diğer filmlerinde kalmış gibi, bana hiçbir duyguyu geçirmiyor. Beni saran film bir anda saate bakmama, sıkılmama, "Hadi toparlayın artık" diye bacağımı sallamama yol açıyor. Çünkü çok öğretici bir hal alıyor, mesaj gözümüze gözümüze sokulunca tadım kaçıyor. Şu mesajları çaktırmadan alsak olmaz mı acaba? Yazının özü, galiba dağ fare doğuruyor. Beklentilerim suya düşüyor. Bakalım yarın vizyona girecek 'Güneşin Oğlu'nu gişede neler bekliyor?