Beklenen telefon gelmeyince vay halimize... Geçen akşam üç kadın ve bir arkadaşımızın 10 yaşındaki kızı yemek yiyoruz. Birimizin derdi büyük. Tahmin edin ne oldu? Sevgili adayı iki gündür toz oldu! Son günlerde bizim buralarda bu 'uçtu uçtu sevgili uçtu' durumu çok moda. Hani bilirsiniz ya, araşırsınız, mesajlaşırsınız, yemeğe çıkarsınız, içki içer yakınlaşırsınız, iki gönül bir oldu samanlık seyran oldu zannedersiniz. Sonra bir bakmışsın aniden adam ortadan kaybolmuş. Sürpriz, sürpriz, sürpriz aşkııım! Önce metinsindir, "Kesin işi çıktı" diye kendini avutursun. Ama saatler geçiverir. Sen de çaresiz cep telefonuna yapışır bütün gece uyanıp uyanıp 'Aradı mı' kontrolü çekersin. Halinden nefret edersin. Yine mi? Yine mi? Off!
KÜLTABLASI GİBİ...
Ertesi sabaha paramparça uykun sağ olsun kendini kültablası gibi hissederek uyanırsın. Günün sonunda hâlâ ses yoksa dayanamaz SMS çekersin. Tabii mesajın en coolundan olmalıdır, halini çaktırmamalıdır. Misal: Heyy napıosun bakiiim? Hani seni düşündüm de aramazsan da koymaz hesabı. Aslında demek istediğinse şudur: Bana bak adam! Nerdesin sen? Bu musun yani? Ben senin bildiğin kadınlardan değilim. Tez vakitte çık ortaya! Ve içinden aslanlar gibi bilirsin; aramak isteyen adam arar, nokta. Hatta ünlem, ünlem, bir daha ünlem. İşte bizim kızın da durumu bu! Adamdan ne bir ses ne de haber yani. Anlatıyor iki gece önceyi, öyle romantik ki... Arkadaşımızın küçük kızı da elini yanağına koyup dinliyor. Tam ısırmalık... Sonunda dayanamadı lafa girdi "İnşallah bebeğiniz olur." Hepimiz dağıldık tabii. Ne kadar saf, ne kadar tatlı değil mi? Amin canım. İnşallah iyi niyetin hep yanında olur. Zor ya, neyse. Biz kadınlar tam gaz tartışmaya devam. Siyaset Meydanı halt etsin, biz bu hızla sabaha kadar hem de hiç reklamsız konuşuruz. Hadise belli: İyi de şimdi bu abi neden kayboldu? İnsan aramaz mı? Hep aynı hikayeyi duymaktan bıktık artık diye konuşurken bizim 10'luk zeka küpü lafa girdi: "Bence telefonu tuvalete düşmüş olabilir. Anneee! Babamın da düşmüştü ya..." "Hem belki şarjı bitmiştir, babamın da bazen bitiyor..." Benden cevap; "Ya da onlar bitmiştir..." Israrla sebep üretmeye devam ediyor; "Belki telefonu arabada kalmıştır. Kaybolmuştur, çalınmıştır..." Tabii tabii hep öyle olur ve olduğunda da nedense bize denk gelir. Ufaklık devam: "Belki gizlice başka bir işte çalışıyordur. Aaa buldum! Mafya kaçırmış olabilir..."
KÖTÜ NİYETLİSİN...
Benden cevap: "Yuh! Sen çok dizi izliyorsun galiba!" Ondan cevap: "Ya da erkek arkadaşlarıyla dertleşiyordur..." Artık bu kadar saflığa gelemiyorum; "Sen de çok iyi niyetlisin be kuzum..." Ondan tokat gibi cevap "Sen de çok kötü niyetlisin Ayşe Abla!" Hadi bakalım, al sana bir kaya nereye dayarsan daya. Bizim küçük haklı mı acaba? Neden kötü tecrübelerin fotoğrafını her önümüze gelenin yüzüne yapıştırıyoruz? Neden reddedilmekten ve beklemekten bu kadar korkuyoruz? Bu şüphecilik hepimizin aşklarının sonu olacak besbelli... Neden? Neden? Neden içimizi çocuk gibi tutamıyoruz?