İlk kez bir yazıyı, üç gün önceden yazıyorum. Gündemin bu kadar hızlı aktığı bir dönemde, akıl kârı değil aslında ama olsun. Ekmek paramı yazı işlerinden kazanmaya devam ettiğim sürece, Temmuz ayının ilk haftasında hep bahsedeceğim Srebrenica'dan...
Bosna... Yüksek ve sert dağların ülkesi. Köprüleri, ormanları, ıhlamur ağaçları, camileri, mezar taşları...
Bosna, Osmanlı estetiğinin en güzel örneklerinin vatanı. Küçücük kasabaları, yeşilliklerin içine bir elmas yüzük gibi serpilmiş.
Bosna, huzurun ve kardeşliğin coğrafyasıydı. Ta ki, Yugoslavya'nın bütün askeri gücünü arkasına almış olan Sırplar, bu topraklara saldırıncaya kadar.
Sırplar saldırdıkça dünya seyretti, dünya seyrettikçe Sırplar saldırdı. Boşnaklar, çoluk çocuk yollara döküldü. Seslerini dünyaya duyurmak istediler, duyuramadılar. Sırplar, tanklarını, toplarını masum insanların üzerine doğrulturken, Boşnakları gören olmadı. Mermilerden kaçarken, haykırışları o dik dağlardan yankı yaptı; kimse duymadı.
BOŞNAKLAR'IN YARASI
Bosna neyse, Srebrenica da o.
Srebrenica, Bosna'nın en büyük yarası. Eğer yaşadığımız dünyada güzelliklerden bahsedeceksek, önce Srebrenica'nın hesabını vereceğiz. Kılımızı kıpırdatmadık, seyrettik. Avrupa'nın göbeğinde binlerce insan öldürülürken, biz hiçbirşey olmamış gibi devam ettik hayatımıza.
Modern tarihteki hiçbir insanlık suçu, Srebrenica katliamı kadar açık ve seçik değildir. Burada tarihçilerin incelenmesine bırakılacak belgeler yok. Burada her şey ortada. Bugün eğer dünya ülkeleri barıştan bahsetmek istiyorsa, önce Srebrenica'nın hesabını verecek. O hesabı veremeyen Avrupa Birliği'nin de yaşama şansı yoktur.
Birileri bize anlatacak. Binlerce savunmasız insanı korumakla görevli olan barış gücünün Hollandalı komutanı, esir alınan askerlerini geri almak için binlerce Boşnağı nasıl ölüme terketti? Birileri bunun hesabını verecek. Çoluk, çocuk, kadın, nine, dede... Binlerce insan boğazlanırken, o Hollandalı komutan, Ratko Mladic'le nasıl karşılıklı kadeh tokuşturdu; birileri çıkıp bunu anlatacak.
Ruhlarımız ancak bu itiraf denizinde temizlenir...
Bugün hâlâ binlerce insan, akrabalarından haber alamıyor. Köylerin eski nüfusundan, toplu mezarlardan çıkan ceset sayısını düşüp, kayıp sayısını bulmaya çalışıyorlar.
Bugün, o coğrafyada sonsuz yeşilin içinde yeni bir tür kelebek uçtuğunu söylüyorlar. Bu kelebek sadece toplu mezarlarda biten otlara konuyormuş. İnsanlar o kelebekleri takip edip, yakınlarının mezarlarına ulaşmaya çalışıyor.
Bundan 15 sene önce Sırplar, barışın, kardeşliğin ve huzurun coğrafyasını sonsuza kadar kirletti. Bugün hâlâ göğsümüzü gere gere "İnsanız!" demek istiyorsak, önce Srebrenica'nın hesabını vereceğiz; ben, sen, o; hepimiz.
Srebrenica'yı unutturmayın. 11 Temmuz 1995'i unutmayın...