Ünlü oyuncu İlker Ayrık, televizyondan kazandığını sinemaya yatıranlardan. Kurduğu yapım şirketiyle iki sinema filmi çekti. İlk yönetmenlik deneyimi olan ve 1 milyondan fazla gişe yapan 'Yapışık Kardeşler'in üzerinden 6 yıl geçti ve ikinci filmi 'Müstakbel Damat'ı çekti. Çekimleri 2019'da gerçekleşen film pandemi sebebiyle ancak 3 yıl aranın ardından dün seyirciyle buluştu. Ayrık'la, ortak yapımcısı olduğu, yönettiği, başrolünü de Hande Soral ve Erdal Özyağcılar ile birlikte paylaştığı komedi filmi 'Müstakbel Damat'ı konuştuk.
Filmin yolculuğu biraz şanssız başladı. İki sene nasıl geçti?
Evet, maceralı bir süreci oldu filmin. Pandemi sebebiyle üç sene sonra vizyona çıkarabiliyoruz. Bu sadece benim başıma gelseydi dert yanardım ama tüm sektör böyle bir durumla karşılaştı. O yüzden tevekkülle yaklaştık duruma. Sağlımıza dikkat ettik.
Bu süreçte filmi rafta beklettiniz. Dijital platforma satmayı düşünmediniz mi?
Bunu sinema için çektik ve perdede görmek istedik. Vizyona çıkarken tüm sinema sahipleriyle iletişim kurduk. Niyetimizi çok iyi anlattık, onlar da bize kucak açtı. Sonra onlardan alıp dijital platforma vermek içimize sinmedi. Bu film sadece benim değil ki. Filmi salonunda bekleyen salon sahibi ve sektörün paydaşları bu filmin sahibi.
YORULMAMAK İÇİN KENDİM ÇEKTİM
İlk filminiz 'Yapışık Kardeşler'in devamı beklenirken, yeni bir film yapmayı tercih ettiniz...
Evet, 'Yapışık Kardeşler' 1 milyonun üzerinde gişe yapmıştı. 1 milyon izlenen filmin devamını yapmamak aslında ticari olarak yarı aptallık sayılır. Ama biz o filmle beraber sinema yapımcılığını öğrendik ve ne yapmamamız gerektiği üzerine kendimize zaman tanıdık. Evet, devamı gelebilirdi ama yapmadık. Yapım şirketinin alt yapısını senede en az iki tane sinema filmi yapabilecek pozisyona getirmek için durduk. 6 sene bekledik. 'Müstakbel Damat' da bu bekleyişten sonra gelen bir film oldu.
Hikâyeye nasıl karar verdiniz?
Hikâye aslında dünya sinemasında da çok örneği olan, damat-kayınpeder ilişkisi üzerine kurulu. Benim oynadığım 'Hasan' karakterinin kendini kayınpederine beğendirme çabasını anlatıyor. Ayrıca Kültür Bakanlığı'ndan genel izleyici ibaresini aldık, yani herkese açık aile komedisi.
Hem oynadınız hem yönettiniz... Aynı zamanda yapımcısınız. Sizi yönetmenliğe iten şey neydi?
Evet. İlk filmde olduğu gibi iki ortağım var; Serdar Fırat'la Serhat Sarı bu filmi yazdılar. Ben de hem oynadım hem yönettim... Filmin hem yapımcısı hem oyuncusu olunca başka bir yönetmenin o sette rahat çalışması çok zor. Başka birinin kafası karışabilir ve onun karşısında ben oyuncu olarak dertlenirim. Bu daha gergin bir şey. Çalışmak beni yormaz ama bu incelikler beni çok yorar. Dolayısıyla ben yorulmamayı tercih ettim ve kendim çektim. İyi bir iş çıktığını düşünüyorum.
Yönetmenlikte başarılı olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Sinema filmi yapmak yetişkin legosu gibi. Elinizde iyi bir hikâye varsa bu hikâyeyi anlatmak için birtakım parçaları bir araya getirmeniz lazım. Ben şimdiye kadarki kamera önündeki tecrübemle bunu yapabileceğimi düşündüm. 'Yapışık Kardeşler'i de ben yönetmiştim ama aklımca ciddi bölümünü beceremediğimi gördüm. Fakat 'Müstakbel Damat'ta iyi bir hikâye anlattığımı düşünüyorum. Yönetmenlik iddiam hiç yok ama biz üç yakın arkadaş olarak bu oyuncaklarla biz oynamak istedik, oyuncakları başkasına vermek istemedik.
Peki, kendi oyunculuğunuzu eleştiriyor musunuz?
Erdal Abi'yle Hande'nin performanslarını görünce eleştiriyorum. Onlar çok iyi oynamış çünkü. Ben de onlara layık olmaya çalıştım. Ekip çok kuvvetli. Özellikle Erdal Özyağcılar'ı takdir etmek bana düşmez, ustamdır ama müthiş bir performansı var. Onun da ilk başrolü biliyor musun? Hatıralarımızdan çıkmayan, defalarca seyrettiğimiz Türk sinemasının en güçlü filmlerinin hepsinde var ama ilk defa bu filmde başrolde yer alıyor. Bu da bize kısmet oldu çok şanslıyım.
Erdal Abi filmde baya hırpalanmış. 'Hasan' karakterinin sakarlıkları yüzünden almadığı darbe kalmıyor. "Bu kadar da yeter" demedi mi?
Hiç demedi. Sevdikçe daha çok istiyor. Suratına kahve tükürme sahnesinde ise mesela o motive etti beni, tükür diye. O manada Erdal abi çok tecrübeli. Kendisinden ne istendiğini o kadar iyi biliyor ki, sahneye hizmet etmek için de her şeye çok açık.
Filmle ilgili beklentiniz nedir? Ne kadar izlenirse sizi mutlu eder ya da kendisini kurtarır?
Ben TV'den kazandığını sinemaya, sinemadan kazandığını tiyatroya yatıran biriyim. Yeni sinema filmleri için iyi bir gişe rakamına ulaşmasını tabii ki isterim. Ama bizim hesabımız artık seyirci çarpanıyla çıkmaz. Çünkü filmi çektiğimiz dönemle bugünkü arasında çok büyük bir değişim var. O günkü prodüksiyon bedeli bugünün reklam tanıtım bedeline denk geldi.
YOKLAMA KAÇAĞIYDIM KAYINPEDERİM ALBAYDI
■ Siz nasıl bir damatsınız?Kendinizi kayınpederinize ya da kayınvalideye beğendirme durumu yaşadınız mı?
Herkesin vardır. Kayınpederimle tanışmaya giderken yoklama kaçağıydım, kayınpederim de albay emeklisi. Daha ne olsun. (Kahkahalar) Çok acayip gergin bir hikayeydi. 'Hasan' kadar uğraşmadım diyelim.
■ Hayatınızın hangi döneminde olduğunuzu düşünüyorsunuz?
Şu an hayatımın iş seçme bakımından en konforlu dönemini yaşıyorum. Şahsım adına olmasa da yapım ekibi adına ekonomik kaygılarımız oluyor tabii ki. Çiftlik, yapım şirketi, restoranlar derken 100'e yakın kişi buradan ekmek yiyor. O yüzden sinema ve tiyatro hayatımın devam etmesini istiyorum.
TOPRAKLA UĞRAŞMAK TERAPİ GİBİ
■ Çiftçiliğe neden merak sardınız?
Pandemi öncesinde karar vermiştim. Pandemi bahanesi oldu aslında. Çok acayip bir uğraş benim için. Neden bu kadar geç başladım bilmiyorum. Bir restoranım vardı. Büyük hevesle başladık cahil cesaretiyle. Tedarik zincirine baktığımızda kendi bahçemiz olsa daha iyi olacağına kanaat getirdik. Burayı 3 günde almaya karar verdim ama 1 ayda alabildim. Eşimi anca ikna ettim çünkü. Restoran için tarım yapmaya başladık. Tarım yapmanın ne kadar zor olduğunu 1 yılda öğrendim. O arada pandemi başladı. Kimine zarar kimine kâr oldu. Çok zor bir dönemdi, ben sabahtan akşama kadar toprakla ilgilendim.
BABALIKTAN ASLA VAZGEÇILMEZ
■ Babalık da hiç bitmeyen görevlerden biri. Nasıl bir diyalog var çocuklarınızla aranızda.
Çok iyi diyaloğumuz var. Ferit 4'e gidiyor, Ömer birinci sınıfa başladı. Ferit takılıyor arada, 'Ne iş yapıyorsun baba oyuncu musun restorancı mısın?' diye. Farklı kimlikler oluyor zaman zaman ama ilk sıraya her zaman babalığı yazıyorum. Oyunculuktan vazgeçilir ama babalıktan geçilmez.