Tatildeki şehir insanlarının isyanı şu günlerde şöyle: "Eyvah tatilim bitti, yastayım, şehre hazır değilim."
Bu dönemde, Ege kıyılarında geçirilen huzurlu günlerin ardından büyük şehirlere doğru büyük bir göç dalgası yaşanıyor. Ancak bu göçün yarattığı tuhaf bir hüzün, tatil sonrası sendromu adını verdiğimiz durumu tetikliyor
Peki, bu sendromla başa çıkmak için hazır mıyız? Bence hayır, kimse hazır değil. Tatil sonrası sendromu, tatilin sona ermesiyle birlikte ortaya çıkan ve kişilerde depresyon benzeri belirtilerle kendini gösteren bir durum. "Bu da dert mi Allah aşkına" dediğinizi duyar gibiyim. Son derece haklı bir eleştiri, tüm yaz tatil yap sonra gel şehirde işe güce odaklanamıyorum diye şikayet et, olacak iş değil.
Tatil sırasında yaşanan rahatlık, özgürlük ve huzur hissi, büyük şehirlerin stresiyle tezat oluşturabilir. Bu durum, enerji düşüklüğü, motivasyon eksikliği, konsantrasyon zorluğu ve hatta hüzün gibi duygusal belirtilere yol açabilir. Aynı zamanda, tatil anılarına dair fotoğraflara bakmak bile kişilerde daha fazla melankoli yaratabilir.
Peki tatil sonrası sendromuyla başa çıkma stratejileri neler derseniz, işte önerilerim:
Yavaş geçiş: Büyük şehir yaşamına hızlı bir geçiş yapmak yerine, tatilden sonra bir süre daha hafif tempolu günler yaşamak, uyum sağlamayı kolaylaştırabilir.
Rutin Oluşturma: Günlük rutin oluşturarak, tatilin getirdiği düzensizliği ve rahatlığı biraz olsun dengelemek mümkündür.
Hobi ve Aktiviteler: Keyif aldığınız hobiler ve fiziksel aktiviteler, motivasyonu artırabilir ve duygusal dengeyi sağlayabilir.
Sosyal Destek: Arkadaşlarınız ve ailenizle iletişimi sürdürmek, duygusal destek sağlayabilir.
Meditasyon ve Mindfulness:
Zihinsel olarak rahatlamak ve şimdiki anı yaşamak için meditasyon ve mindfulness tekniklerini deneyebilirsiniz.
Unutmayalım ki, her mevsim kendi güzelliklerini ve fırsatlarını sunar, önemli olan dengeyi sağlamaktır, o yüzden dengede kalmaya çalışalım.
LANETLİ RESİM KRİZİ!
Çağdaş sanat dünyasında koleksiyonerler bir süredir bu eser bana iyi gelmiyor, enerjisi kötü şeklinde serzenişlerle sanat danışmanlarını arıyor. Lanetli, uğursuz tablolar olarak nitelendirenler var hatta "Bu iş bana iyi gelmedi" diyorlar.
İyi olmayı sanat eserinden beklemek elbette bir tuhaf ancak evdeki her şeyin bir enerjisi var kötü olandan kurtulmak da iyi bir fikir olabilir.
İngiltere'de bu hafta gözleriyle ürperten genç kızın portresi tartışma başlattı.
Bu resmi satın alanlar korkarak iade ediyor. "Muhtemelen lanetli" olarak nitelendirilen resmin sırrı merak konusu. Resmi satış için üçüncü kez vitrinine koyan dükkan sahibi, bu sefer resmin üstüne "O geri döndü!!! İki kez satıldı ve iki kez de iade edildi. Yeteri kadar cesur musun?" yazdı.
Kimi resimdeki kadının gözlerinin hareket ettiğini ileri sürerken, kimi de dükkan sahibinin ilgi çekmek için bir pazarlama taktiği olarak 'lanetli resim' miti yaratmaya çalıştığını ve resmin aslında sıradan olduğunu savundu.
Bazı sosyal medya kullanıcıları da resmi bağış dükkanına ilk getiren kişinin bulunarak gerçeğin açığa çıkması gerektiğini söyledi.
İMLA HATALARI İLİŞKİ BİTİRİYOR
İmla hataları yüzünden ilişkisini bitirmiş, Z kuşağının tatlı bir temsilcisiyle tanıştım. Bu kadar küçük ayrıntılar ilişkinin seyrini nasıl etkileyebilir.
Kümülatif bir durum var herhalde diye düşündüm, "İlk ve tek neden bu değildir, tüm olayları biriktirmiş olabilir misin?" diye sordum.
"İlk etapta gülünç veya önemsiz gibi görünen bu hatalar, zamanla flört dönemini soğuma ve uzaklaşmaya doğru götürebilir" cevabı bana gerçekten bu kadar zeki bir Z kuşağı olmasından dolayı mutluluk verdi.
"Unutmayalım ki, sevgi ve anlayış, iletişimin her yönünde olduğu gibi, yazılı iletişimde de önemlidir" diyerek ilişkiyi bitirmekte ne kadar haklı olduğunu gösterdi.
İmla hataları beni de rahatsız ediyor, ama insanın sevdiğinin yaptığı göze batmaz ya hani, bu tarafından bakmayı seçiyormuşum demek. Bu durum biraz farkındalık kazandırmadı desem yalan olur. Z kuşağı bence deneyimleriyle, fikirleriyle hepimize iyi geliyor, eksik olmasınlar.