Çok ünlü bir ressam olduğunuzu hayal edin, bir gün atölyenize sattığınız bir eser geri geliyor. Araştırıyorsunuz, bu eser koleksiyonerin evindeydi neden geri geldi diye, o da ne? Koleksiyoner ruh haline göre eserin yeniden renklendirilmesini istiyor. Güler misin ağlar mısın? Çağdaş sanat dünyasında çok ünlü bir ressamın başına gelmiş gerçek bir hikayeden bahsediyorum.
Biraz araştırma yapınca meğer birçok sanatçının başına aynı olayın geldiğini öğreniyorum. Durum öyle vahim ki, sadece renklerini değiştir de denmiyor, evimin dekoru değişti yeni renklerine uygun renove eder misin, karamsar geldi renkleri açar mısın? Gibi tuhaf ama son derece normal koleksiyoner istekleri olarak karşılanıyor.
Koleksiyoner kendinde nasıl bir hak görüyor anlayamıyorum. Sanat böyle bir şey mi, beğenmediğin mobilyanı döşemeciye gönderip yeni kumaşla kaplatırsın. Duvarlarının rengini beğenmeyip değiştirirsin ya da sandalyelerinin rengini değiştirtirsin belki ama sanat eserinin renove için sanatçısına geri gönderildiğini ilk defa duyuyorum.
İstekler bununla da bitmiyor! Örneğin meşhur ayıları olan sanatçımız Haluk Akakçe'ye çok benzer işler yapan bir sanatçıya türlü türlü ayı çizimleri denetiliyormuş. Başka sanatçının yaptığını yapmak etiğe sığmıyor elbette ancak koleksiyoner memnun, sanatçı mutlu absürtlük bunun neresinde tavrındayım ben. Konu düpedüz olmuyor, sanatçıya saygı sıfır, sanata ihanetin zirvesi yapılıyor.
Sanatçılar kendilerine verilen özgürlük ve kreatif kontrol düzeyine göre sipariş üzerine yapılan işlere karşı farklı tutumlar alabilirler. Bazı sanatçılar, sipariş edilen işleri keyifli bir fırsat olarak görürler ve bu tür işleri yapmak için heveslidirler.
Var olma hevesi etiğin hiçe sayıldığı sanatın yok edildiği bir ortama zemin hazırlıyor kimsenin haberi yok. Evimin rengine uygun olsun sendromu yaşayanlar, psikolojim kötü etkiledi hezeyanları, öteki sanatçıyı kopyala istekleri 21. yüzyılın çağdaş sanat utancı olarak tarihe geçebilir, demedi demeyin. Başlıktan yola çıkarak, sipariş sanat eseri olur mu canım hiç demeyin. Bal gibi de oluyor işte. Yazık bu sanatçılara çok yazık.
***
UYKU TULUMU TERFİ GETİRDİ
Twitter binasında uyuyan kadın, Musk'ın gözüne girdi. Nasıl mı? Şirkette uyuyarak. Birkaç ay önce Twitter genel merkezinde uyku tulumu ve gözbandıyla uyurken fotoğraflanan Esther Crawford'un hayatı değişti. Fotoğraftan önce orta seviye bir yönetici olan Crawford, çok çalışmayı destekleyen yeni patron Elon Musk'ın gözüne girdi. Crawford, şirkette üst düzey bir pozisyona geldi. Genel müdürlük getiren, uyku tulumu ve göz bandı #SleepWhereYouWork (Çalıştığınız yerde uyursunuz) diye tweet atıldıktan sonra gerçekleşmiş.
Bizde olsa bu durum nasıl olurdu diye düşünürken aklıma öyle komik senaryolar geliyor.
Ki bir kere uyku tulumuyla işe geldiysen trajikomik bir şekilde terfi değil, kovulabilirsin. Uyku tulumunu nasıl taşımış diye de düşünüyorum, böyle terfi planı olmaz olsun!
***
ERKEK SEÇİMİNDE IQ'SU DÜŞENLER
Müge Anlı'da "Kızımın erkek seçiminde IQ'su düşüyor" açıklaması sosyal medyada günlerce viral oldu. O kadar gerçek bir açıklama ki, duygusal zekası sıfır değil, eksilerde olan insanlar var. Çünkü aşkta IQ işlemez. Uzmanlar duygusal zekası düşük olan bir kişinin doğru insan seçme becerisi de etkilenebilir diye boşa uyarmıyor. Bunun IQ ile bir alakası yok. Bu EQ meselesi. Tüm olaylar karşısında sakinliğini koruyabilen, her zaman herkes için mantıklı kararlar alabilen, fevri davranmayan, empati kurabilen insanların bunu nasıl başardığını biliyor musunuz? Cevabı basit: Bu insanlar duygusal zeki.
Psikolog John Mayer ve Peter Salovey 1990'da duygusal zeka terimini, kişinin kendisinin ve başkalarının his ve duygularını izleme yeteneğini içeren bir sosyal zeka biçimi olarak tanımlamışlardır. Araştırmalara göre duygusal zekası yüksek olan bireyler, aile ve sosyal çevresi ile iyi ilişkiler kurabilen, başarıyı daha kolay yakalayabilen, daha fazla üretebilen ve kariyerinde daha hızlı yükselebilen kişiler oluyorlar. Ama ben tekrar söylüyorum, mesele aşk ise ne IQ NE EQ söz konusu bile olmaz. Eğer oluyorsa o aşk değildir zaten...