Yeşilçam'ın usta oyuncusu Hülya Koçyiğit, bu yıl 7'nci Uluslararası Malatya Film Festivali'nin jüri başkanlığını üstleniyor. Huzurevleri ve yetiştirme yurtlarında film gösterimlerinin yapıldığı festival, bu yıl sosyal sorumluluk kısmıyla ön planda. Ben de festivali yerinden takip etmek üzere geçtiğimiz günlerde Malatya'daydım. Hülya Koçyiğit ile birlikte 10 bin Suriyeli göçmenin barındığı Beydağı Konteyner Kent'i ziyaret ettik. Koçyiğit, konteyner kentte kalan kız çocuklara verdiği tavsiyelerle gözlerimi doldurdu.
Bu ziyarette bize; Malatya Vali Yardımcısı İdris Akça, Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Çakır, Uluslararası Malatya Film Festivali Yönetmeni Suat Köçer, Gülper Refiğ ve Halil Ergün de eşlik etti. Hep birlikte kampın içinde yer alan anaokulunu, parkı, okulları ve evleri gezdik. Anaokulunda çocuklara hediyeler dağıttık, parkta oyunlar oynadık, evlerde ikram ettikleri tatlıları yedik... Konteyner kentte geçen bu harika günün ardından da Hülya Koçyiğit ile festival ve Suriyeli mülteciler hakkında konuştuk...
Festival sizin için yoğun başladı; hem jüri başkanısınız, hem de Halit Refiğ'in anılacağı panelde konuşma yapacaksınız. Bugün de Suriyeli göçmenleri ziyaret ettiniz...
Malatya Film Festivali, bu yıl yedinci kez düzenleniyor. Bu yılki program içeriği beni çok etkiledi. Aile filmlerine yer verilmiş, senaryo çalışmaları için özel bir platform kurulmuş. Bunlar günümüzde aradığımız şeyler. Filmlerin bir kısmını seyrettim; daha önce yarışmalara girmiş, hatta derece almış yapımlar var. 12 film yarışıyor, henüz yedisini izleyebildim. Tabii ki seçim yaparken çok zorlanacağım. Bu yıl jürinin işi çok zor çünkü seçilmiş ve elenmiş filmler yarışıyor. Sinemamızın çok çeşitli hikayeler üretmesi çok hoşuma gitti.
DÜNYAYA ÖRNEK OLDUK
Bu yıl festivalde usta yönetmen Halit Refiğ de anılıyor. Siz de Refiğ hakkındaki panelde konuşacaksınız. Bu anlamlı etkinlik için neler söyleyeceksiniz?
Halit Refiğ, sinemamızın en nadide kişilerinden biri. O büyük bir entelektüel, düşünür, memleket aşığı ve bilge... Kendisini bir dostu olarak hayranlıkla izledim yıllarca. Onunla beraber olmaya çalıştım ve çok güzel anılar biriktirdim. Ama içimde hep bir ukte kaldı; "Halit Abi, biz ne zaman birlikte film yapacağız?" derdim. 200 filmde oynadım ama Halit Refiğ ile çalışamamıştım, böyle bir özlemim vardı hep. O da bana "İnşallah Hülya, yapacağız" derdi. Bir gün beni aradı, dedi ki "Hülya, nihayet düşlediğim hikayeyi çekeceğim, bu filmde beraber olacağız." İşte o film, festivalde izleyeceğimiz 'Karılar Koğuşu'. Kendisiyle çalışabildiğim için çok mutluyum. Ondan sinemacı olarak çok şey öğrendim ama insan olarak daha çok şey öğrendim. İnsan olmanın erdemlerinin sevgi ve saygı olduğunu öğrendim. Herkes giderken insanlığa bir armağan bırakmalı. Halit Refiğ de arkasında çok güzel armağanlar bıraktı. İyi ki tanışım onu... Her vesileyle onu anmak ve yaptıklarını gelecek nesillere aktarmak bizim görevimiz. Bu festivalde Halit Abi'den söz etme imkanı bulduğum için çok mutluyum.
Bugün sizinle birlikte göçmenlerin konakladığı kampı gezdik ve değişik duygular yaşadık. Şu anda nasıl hissediyorsunuz?
İnsan olarak çok etkilendim, Türk olarak gurur duydum. Onlar ölümü bile göze alıp vatanlarından kaçmak zorunda kaldılar. Bize sığındılar ve misafirimiz oldular. Biz onlara şefkatli kollarımızı açtık; bu bizim kültürümüze yakışan bir davranış. Bugün burada buna gözlerimle şahit olmaktan dolayı ayrıca mutluyum. Türk insanının insanlığa bakışını temsil ediyor bu tutumumuz. Vatansız kalan, ölümü göze alıp yollara düşen insanlara karşı görevimizi yerine getiriyoruz. Tüm dünyaya çok doğru bir örnek oluyoruz.
İDEALLERİ VE UMUTLARI VAR
Özellikle çocuklarla konuşurken gözleriniz doldu. Kız çocuklarına tavsiyeler verdiniz. Neydi o tavsiyeler?
Ben önce bir anneyim, sonra sanatçıyım. Duyarlı bir insanım; kızım ve kız torunlarım var. Kız çocuklarının yetişmesi benim için çok önemli. Çünkü onlar geleceğimizi kuracaklar, anne olacaklar. Onlar ne kadar donanımlı ve birikimli olursa, toplum daha aydın olacak. O yüzden kız çocuklarının eğitimi konusunda çok hassasım. Onlara ne olursa olsun okumalarını, eğitimlerini en iyi şekilde tamamlamalarını ve çok çalışmalarını söyledim. Birisi doktor, diğeri öğretmen olacağını söyledi. İdealleri ve umutları var; yaşama sarılıyorlar, asılıyorlar. Bu umudu onlara veren biziz. Türk olduğum için bugün bin kere daha mutlu oldum ve gurur duydum. "İşte biz buyuz" dedim. Her Türk vatandaşı, mülteci meselesiyle ilgili tutumumuzla iftihar etmeli. Sadece burada yaşayanlara değil, dünyanın her yerindeki insanlara elimizi uzatıyoruz. İyi ki böyle bir kültürün evlatlarıyız. Batılılar'ın çifte standartlarını gördüm. Bize insanlık dersi veriyorlar ya... Onlarda insan hakları yok, ifade özgürlüğü, demokrasi; hepsi beş para etmez, sahte... Hepsini de canlı canlı gördük, yaşadık. İnsanlığı, demokrasiyi yaşatan biziz, bu çok açık.
Bugün kampta evini ziyaret ettiğimiz aileyle sohbet ettiniz. Hayat hikayeleri çok etkileyici, değil mi...
Bir hanımefendi, beş yıldır bu kampta olduklarını söyledi, "Çok huzurlu ve mutluyum" dedi. Eşi savaşta vurulmuş, dört çocuğunu alıp buraya kaçmış. "Avrupa'ya gitmeyi düşünmediniz mi?" diye sordum. Bugüne kadar binlerce kişinin yolda öldüğünü ya da gittikleri yerde çok kötü muamele gördüğünü söyledim. "Hiç düşünmedim Avrupa'ya gitmeyi, burada çok mutluyum" dedi. Bu kamp çok medeni bir yer. Biz burada sadece barındırmıyoruz, doyurmuyoruz; aynı zamanda eğitiyoruz, bu çok önemli. Bu kampta 3 bin 600 kişi eğitim görüyormuş. Bir o kadarı da yuva çocuğu ve yenidoğan... Sürekli doğum oluyor burada, onlar da Türk vatandaşı oluyor. Hani bazılarımız Amerika'da ya da Avrupa'da doğum yapıp çocuklarımızı o ülkenin vatandaşı yapıyoruz ya; çok güzel bir ders, işte buyurun. Ne kadar enteresan değil mi?
ONLARI ÖLÜME Mİ TERK ETSEYDİK?
Mültecilere karşı önyargılı olan insanlara bu düşünce yapısını değiştirmeleri için ne önerirsiniz?
Önce insan olduklarını hatırlasınlar, sonra ellerini vicdanlarına koyup empati kurmaya çalışsınlar. Allah'ın huzurunda hangimiz daha makbul insanlarız diye düşünsünler. Mültecilerin de yaşam hakkı olduğunu görsünler. Biz imkanlarımızı zorlayarak onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz; en azından bu konuda anlayış göstersinler. Bizi biz yapan özelliklerimizin icabını yerine getiriyoruz aslında. Empati kurduğun zaman, 'Bir gün ben de vatansız kalabilirim' düşüncesinin bile korkunç olduğunu görüyorsun. Allah göstermesin... Bunu düşünmek bile yetiyor.
Mülteciler konusunda örnek bir davranış sergiledik ama ülke olarak çok eleştiriye maruz kaldık. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ya ne yapsaydık? Öyle bir durumdaki insanları aç sefil ölüme mi terk etseydik? Biz komşusu açken uyuyamayan bir milletiz; böyle bir görgüye ve terbiyeye sahibiz. Biz her şeyimizi paylaşırız. Aksini Allah kabul etmez; varsa bir şey, bunu paylaşacağız.
BEŞ DAKİKADA FİLM SENARYOSU!
Halit Refiğ'in eşi Gülper Refiğ, Hülya Koçyiğit ile sohbetimiz sırasında bize eşlik etti. Önce Koçyiğit'e Suriyeli mültecilerle ilgili bir film çekmek isteyip istemediğini sordum. Ardından Koçyiğit ile Refiğ, birkaç dakika içinde harika bir senaryo oluşturdu. İşte o keyifli anlar...
Bir film çekseniz mülteci meselesiyle ilgili ne anlatmak isterdiniz?
HÜLYA KOÇYİĞİT .: Öyle bir düşüncem yok ama olduğunu varsayarsak; onların canlarını kurtarabilmek için yollara düşmesini, yolda çektikleri eziyeti anlatmak isterdim. Bir ailenin bir kısmının Avrupa'ya gittiğini ve orada gördükleri kötü muameleyi göstermek isterdim. Sonra ailenin Türkiye'ye gelen diğer üyelerinin buradaki yaşamlarını göstermek isterdim. Bir ailenin iki farklı ülkede yaşadığı dramı anlatırdım.
Bence bu hikaye hemen filme çekilmeli. Siz ne düşünüyorsunuz senaryo hakkında Gülper Abla?
GÜLPER REFİĞ: Avrupa'da kötü bir hayat yaşayan aile bireylerini gördükten sonra, Türkiye'deki kampı görüyoruz. Diyelim ki bir kadının üç çocuğu büyümüş, bizim ülkemizde doktor olmuş. Diğer tarafta ise maalesef hiçbir gelişim yok, çok kötü bir hayat sürmüşler. Filmin bir yarısı Türkiye'de, diğer yarısı Avrupa'da... Beş dakikada senaryo yazdık!
H.K.: Biz herkese eşit muamele yapıyoruz ama Avrupa'da eşit olamıyorlar. 50'li yıllarda Türkler, işçi olarak Avrupa'ya gittiler. Kaç nesil geçti, hâlâ eşit vatandaş olarak görülmüyorlar. Mümkün olan her fırsatta onları dışlamaya bakıyorlar.