İnsan beyninin en önemli özelliklerinden biri olan iletişim, temel olarak sözel ve sözel olmayan iletişim olarak ayrılır. Sözel iletişim gelişimi başladığı andan itibaren çocuğun çevreyi tanıması, öğrenmesi, anlaması için önemli hale gelir. Çocuktan çocuğa değişmekle birlikte, ilk sözcüklerin başlaması ve konuşmanın tamamlanması 2-2,5 yaşlarında olur ve 3 yaşında çocuk 2-3 sözcüklü cümleler kurabilir.
KONUŞMA GECİKMESİ
Konuşma gecikmesi durumlarında düşünülmesi gereken bazı durumlar vardır. Öncelikle çocuğun duymasına ilişkin bir sorun olup olmadığı araştırılmalıdır. Duyma sorunu olan çocuklar sözcükleri söyleyemez. Konuşması geciken bir çocuğun duyma sorunu yoksa başka nedenleri araştırmak gerekir. Konuşmanın gecikmesinin nedenlerinden biri de çocuğun zeka gelişimindeki geriliktir. Zeka sorunu, çoğu zaman konuşmanın gecikmesiyle saptanır. Konuşma gecikmesine genellikle diğer alanlardaki gelişimsel gecikmelerde eşlik eder. Yaygın gelişimsel bozukluklarda da konuşma gecikmesi sık görülen bir bulgudur. Otizm gibi hastalıklarda konuşma olmaması, ya da konuşmanın normal olmaması (başkaları tarafından anlaşılmayan kelimeler kullanma gibi) belirtilerden biridir. Evde çocukla az konuşulması, ilgilenilmemesi, uyaran eksikliği nedeniyle konuşmayı geciktirir. Çocukların zamanının önemli kısmını TV başında geçirmesi de konuşmayı geciktirmektedir. Ailelerin çocuğun devamlı TV izlemesinin konuşmayı kolaylaştıracağı inancı yanlıştır. Çevrenin erkek çocukların geç konuşacağı, ailede geç konuşanlar olması nedeniyle bunun sorun olmadığı yönündeki inanış ve telkinleri sorunun saptanamaması ve çözümün geçikmesiyle sonuçlanabileceği unutulmamalıdır. Konuşma gecikmesi, kesinlikle bir uzmana danışılması gereken bir durumdur.
FONOLOJİK BOZUKLUK
Fonolojik bozukluk gelişimsel olarak çıkartılması beklenen konuşma seslerini çıkaramamasıdır. Bazen bir sesin yerine başka bir ses söyleme şeklinde de olur. Çocukluk döneminde en sık rastlanan R harfi yerine Y, K yerine T kullanılmasıdır. Bu durum başlangıçda aileler tarafından sevimli olarak algılanmakla birlikte, yaş büyüdükçe çocuğun rahatsız olacağı endişesiyle telaşlanırlar. Bu sıkıntının çocuğa yansıtılması çocuğun kaygısını artırır. Konuşma terapilerinin yanı sıra çocuğun ve ailenin kaygısının yatıştırılması önemlidir.
KEKEMELİK STRESLE ARTAR
Konuşmanın akıcılığının ya da ritminin bozuk omasıyla oluşan konuşma bozukluğuna kekemelik denir. Kekemelik; seslerin ve hecelerin yinelenmesi, sesleri uzatma, sözcükleri parçalama, konuşma sırsında duraklama ya da patlamalar şeklinde olabilir. Stresli ortamlarda kekemelik artar. Çoğu kez sözcüklerin söylenmesindeki zorluklar nedeniyle kekemeliğe, çeşitli yüz ifadeleri, tekrarlayan beden hareketleri (ayağı yere vurma, kolunu sallama vb.) eşlik edebilir. Kekemeliğin oluş nedeni tam olarak bilinmemektedir. Genellikle ani korkuların neden olduğu düşünülmekle birlikte, korku ve korkutmalar yatkınlığı olan çocuklarda neden olmaktan çok, tetiği çekici mekanizmalardır. Dil kısalığı gibi biyolojik ya da nörolojik etkenler saptanmamıştır. Ailesinde kekemelik olan çocuklarda daha sık görülme nedeni genetik yatkınlık kadar aynı zamanda bir öğrenme davranışıdır. Konuşmanın yeni kazanılmaya başladığı 2-5 yaşları arasında kekemelik ve akışda bozukluk ortaya çıkabilir. Bu dönem aynı zamanda çocuğun çevreyi tanımaya başladığı dönemdir.
FİZYOLOJİK OLABİLİR
Aklından çok şey geçer, ancak konuşma hızı yetmez. Bu dönemdeki kekemeliğe fizyolojik kekemelik denir. Kekemeliğin sosyal işlevlerde bozukluğa yol açması nedeniyle yaygın olarak kaygı başlar. Kaygı, kekemeliği artırır. Zamanla benlik saygısında azalma gibi sorunlar ortaya çıkar. Kekemeliklerin yaklaşık yüzde 80'i düzelir ve bunların yüzde 60'ı kendiliğinden geçer. Düzelme genellikle 16 yaş öncesi olur ve kızlarda daha hızlı ve çok düzelme görülür. Tedavide davranışların düzenlenmesi, gevşeme ve nefes alma teknikleri sık kullanılır. Aşırı kaygı durumlarında kekemeliğin artması nedeniyle, kaygı giderici ilaçlar kullanılabilir. Ailenin ve çevrenin tutumu tedavi ve çocuğun sosyal yaşamı için önemlidir. Bu nedenle aile ve çocuğa yapılacak psikoterapi önem kazanır. Dalga geçilmesi, aşağılanma, dinlenmeme, konuşmanın kesilmesi gibi benlik duygusunu azaltacak, çocuğun yetersizlik duygusunu artıracak davranışlardan kaçınılmalıdır. Ailenin çocuğun sözünü kesmeden, tamamlamadan sabırla beklemesi, kendi endişesini yansıtmaması, uyarmaması önemlidir. Tedavinin amacı sadece kekemeliği geçirmek değil, çocuğun olumlu yönlerini saptayıp, destekleyerek kekemeliğe önem vermemesini sağlamakta olmalıdır. Konuşma bozuklukları geniş bir yelpazeye yayılan, zamanında anlaşılamadığı ve tedavi edilmediği zaman önemli sorunlara yol açabilen durumlardır. Bazen başka sorunların bir belirtisi olarak ortaya çıkabilir. Konuşmaya başlama döneminden başlayarak, bu sorun yakından izlenmeli ve gerektiği zaman kesinlikle uzman yardımına başvurulmalıdır.