Türkiye'nin en iyi haber sitesi
GÜLSE BİRSEL

Nahoş kurban bayramı anıları!

Bir Kurban Bayramı'nın daha sonuna geldik. Yakından takip eden okuyucularım, kırmızı ete ilişkin tüm önyargılara yıllardır savaş açtığımı ve beslenmemin temel taşını İskender Kebap'ın oluşturduğunu bilirler. Kurban bayramları, çocukluğumdan beri hayatımın mutlu günleri arasında sayılabilir. Bunun birinci sebebi de kavurmadır! Fiziğimden ve tarzımdan beklenmeyecek miktarda kırmızı et yiyebilme kapasitem vardır! Özellikle de yağsız, ama iyi marine edilmiş, yumuşak dana ve kuzu etlerini benden sorunuz. Sorun bakalım! Şehirdeki en iyi terbiyeli şiş ve ciğer için en son adres, bkz. Levent'teki Umami! İsmine ve dekorasyonuna aldanmayınız sushi'ci değil, ocakbaşı! Bir de lütfen mezelere takılıp doymayınız, şiş yiyeceksiniz! Gördüğünüz gibi Türk kahvesi kadar, kırmızı et konusunu da yakından takip ediyorum. Oysa hayatım boyunca kurban bayramları beni vejetaryenliğe çağıran olaylara sahne oldular!

KANLI SOKAKLAR...
Çocukluğumda evimizin önünde, kan revan içinde kurban kesilir, derisi soyulurdu! O yıllarda Barboros Bulvarı'nın üstünde, caddeye bakan, gayet modern bir apartmanda oturduğumuzu eklemeliyim! Evet sevgili küçükler, 70'li yıllarda ve hatta 80'li yıllarda, Barboros Bulvarı'nın üstünde kurban kesilirdi! Şehrin her caddesinde, her sokağında, her bahçesinde olduğu gibi! Sokaklardan kan akardı! Hatta "Her kurban bayramında yağmur yağar, kanlar temizlensin diye" söylentisine inanıldığı yıllardı o yıllar! Pencerenin önüne oturup, kapıcının, mahalle kasabıyla birlikte, son dört beş gün boyunca apartmanla caddenin arasındaki yeşillikte ağaca bağlı otlayan koyunları teker teker kesmesini seyrederdim. Ablam bakamazdı mesela. Beni pencerenin önünden almaya çalışırlardı, itiraz ederdim. İnsan çocukken daha duygusuz, daha acımasız oluyor galiba. Koyun kesilişini ilginç, eğlenceli bir olay, bir çeşit ameliyat gibi seyrederdim. Müteakip günler şehirde, özellikle dar sokaklarda, nahoş bir koku olurdu! Özellikle de bayram bahar ve yaz aylarına denk gelmişse... Kedi köpeğin toprağı kazıp yiyecek bulma çabalarından hiç bahsetmiyorum bile. İstanbul Hindistan'a dönerdi bir nevi! Nasıl salgın hastalık olmazdı... Veya olurdu da biz mi bilmezdik, hatırlamıyorum. Belki insanların yakalandığı hastalıkların bu yüzden olabileceğini kimse tahmin etmezdi. Ya da 70'lerin kaosu içinde, sürekli birileri şu veya bu yüzden ölürken, bağırsak hastalıklarının, mikrobun falan lafı bile edilmiyordu, kimbilir.

HABERİ İZLEYEMEDİM
Geçtiğimiz akşam haberlerde, şehrin dış mahallelerinde, hâlâ kurbanların bu şekilde sokaklarda, apartman bahçelerinde kesildiği haberine bakamadım mesela. Mozaiklenmiş kan görüntüleri bile rahatsız etti. Vejetaryenlerin psikolojik bir sebeple bu tercihi yaptıklarına inanmamaya başladım. Öyle olsaydı, ben vejetaryen olurdum! Belki vücutları kırmızı etin içerdiği faydalara ihtiyaç duymuyor, ne bileyim. Oysa mesela ben, iki gün folik asitsiz duramıyorum, tüm koyun kesiliş anılarıma karşın!

KASAPLAR AÇIK OLSUN
Seneye kurban bayramı için iki dileğim var. Tabii dünya barışı, açlığın sonlanması falan gibi ulvi dileklerin yanında! Birincisi, koyunların "koyun kesme yerleri"nde kesilmesi. Yani; parkta, bahçede, kalorifer dairesinde, caddede, üst geçitte falan değil! İkincisi, bayramın birinci günü kasap ve kebapçıların açık olması! Bu kadar kırmızı etten bahsetmişken insan gidip yemek istiyor, bir bakıyorsun kapı duvar! Bir de tabii, vejetaryenlere bu günlerde sonsuz sabır diliyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA