Biraz abartıyor muyuz nedir? Dün gazetelerdeki haberler şunlardı: Zeynep Özal'ın bir dizi ameliyat geçirmiş, güzelleşmiş haliyle çektirdiği resimler ve açıklamaları. Nükhet Duru'nun bu yaşta bu kadar genç ve hoş kalmasının sırları. Pınar Altuğ'un sevgilisi Tony, nasıl kilo verdi. Özcan Deniz'in eski ve yeni imajı. Hülya Avşar'ın gençlik, güzellik ve bir kadının dekolte giymesi üzerine söyledikleri. Bu "gencim-güzelim-daha ne isterim" hikayesinin ucu kaçmıyor mu sanki? 80'li ve 90'lı yıllarda California'nın yaşadıklarını, sanki şu anda biz yaşıyoruz. En çok satan kitaplar, en çok okunan haberler, hatta "Değiş ve güzelleş" konulu televizyon programları hep bu konu üzerine. Zayıflama-güzelleşme klinikleri, gencecik kızları bile müdavimi olduğu estetik cerrahların muayenehaneleri hıncahınç. Ağız tadıyla bir yemek yiyemez olduk. Her lokmanın kalorisini, anti-aging faydasını hesaplamaktan ağzımızın tadı kalmadı. Son derece karamsar bir düşüncemi sizle paylaşmak istiyorum: Genellikle kendime iyi baktığım dönemlerde aklıma geliyor. Mesela yaz aylarında. "Haydi, bir kilometre daha yüzeyim" diye düşünürken. Akşam yemeğinde patlıcan biber kızartmasını boşverip sadece ızgara balık ve salata yerken. Ya da yanmış, zayıflamış, kaslanmış, kendimi pek beğenerek aynaya bakarken... Diyorum ki aniden kendi kendime: Şuradan çıktığımda bana bir araba çarpsa, ölsem, ne olacak bu hayran hayran baktığım gövdeye? Bu kimi bölgeleri dikkatle güneşten korunmuş, nemlendiricilerle bakım yapılmış, yarım saat makyajıyla uğraşılmış surata? O kadar spor, sağlıklı yemek, çikolata- tereyağ yasaklarıyla şekil verilmiş vücut, manikürlü pedikürlü eller ayaklar, paralar dökülerek alınmış kozmetikler, cilt bakımlarıyla şımartılmış yüz, kuaförde saatlerce röfle yapılmış, şampuana ayrı, saç kremine ayrı zaman harcanmış, özenle kesilmiş saçlar? Hepsi kaç günde tanınmaz hale gelecek? Biliyorum işte böyle karanlık bir yanım var benim. Nereden aklıma geliyor ki... When Harry Met Sally filminde Harry karakteri: "Arkadaşım, ben her kitabın önce sonunu okurum ki, kitabı bitirmeden ölürsem bari sonunu bileyim diye. İşte, karanlık yan dediğimiz böyle birşey" der. Onun gibi. Siz bunları dinlemeyin. Ama şunu dinleyin: Güzel ve genç kalmak aslında imkansız. Güzel ve genç "görünmek" mümkün sadece. Sahne sanatçıları, televizyon yüzleri, mankenler... Onları anlıyorum. İşin bir parçası sonuçta. Yatırım gibi. Ya diğerleri? Manası eksik hayatlarımızda, bütün manayı maddeye mi yüklüyoruz, ne oluyor? Bir tür inanç, hedef, boşlukları doldurduğumuz bir tür "yan uğraş"mı oldu güzelleşmek? Bir süre sonra da bir alışkanlık, bir tür bağımlılık belki. Yanaklarını şişirten, dudaklarını büyütmeden edemiyor. Onu yapan kaşlarını kaldırtıyor. Derken iş çığırından çıkıyor. Liposuction'lar, silikonlar... Özellikle oyuncuların nasıl yaptırdığını asla anlamadığım, mimikleri felç eden botoks! En çok güldüğüm de, kalçadan yağ alıp, yüze enjekte ettirenler! Şu doğanın salaklığına bak ki, sen git, yağ olarak, kadının yanaklarında, göz altlarında değil de, poposunda birik! Bak şimdi! Ne pahasına olursa olsun genç ve güzel görünmeyi, neredeyse bir mecburiyet olarak algılamaya başlamadık mı sizce? 70'li, 80'li yıllarda Ajda Pekkan'ın estetik ameliyatlarıyla dalga geçilirdi. "Neresini yaptırmamış acaba, haha hihi". Kadıncağıza uzaylı muamelesi yapardık. Şimdi çık Nişantaşı'na, üç kadından biri Ajda Pekkan! Bir çılgınlığın eşiğindeyiz. Ben söyleyeyim de.