Gördüğünüz gibi buraya kadar hep paradan, gösterişten, anlaşmadan falan söz ettik.
Peki aşk bu hikayenin neresinde?
İşte asıl sorun bu...
Hiçbirimiz aşkı konuşmuyor; konuya 'paranın olduğu yerde mutlaka bir hesap-kitap vardır' diyerek yaklaşıyoruz.
Sonra gelini de pek beğenmedik. (Biz derken bütün dünyadan söz ediyorum.) Sen dünyanın en zengin adamlarından biri olacaksın... Böyle mi olur? Gidersin, Bar Refaeli gibi bir kızla evlenirsin değil mi?
SİZ EVLENİR MİYDİNİZ?
Peki soruyu tersinden soralım.
Siz olsanız Zuckerberg gibi asosyal olduğu söylenen, işkolik bir adamla evlenir miydiniz?
Düşünün; adam pijamalarla dolaşıyor, sırtından kapüşonlu sweatshirt'ünü eksik etmiyor... Ayağında ya spor ayakkabı ya da parmak arası terlik. Kirada oturuyor. Vs, vs... "Aaa, nerede bunun zenginliği?" diye sormaz mısınız?
Priscilla Harvard'da okumuş, sonra California Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirmiş. Elindeki malzemenin ne olduğunu görüp gardını almış: arkadaşlıkları döneminde haftada bir gece dışarı çıkma ve 1.5 saat başbaşa kalma şartı getirmiş.
Ve dokuz yılın sonunda da, bütün zorlu yolları birlikte aştığı adamla evlenmiş.
Hep para, hep para... Bu şaşaanın, bu paranın, bu gücün içinde 'çok sade' bir aşkın olma ihtimali, bir hayat arkadaşlığı, bir yol arkadaşlığı fikri neden çok uzak geliyor?