Aysun Kayacı olayının geldiği boyutlar ilginç. Artık bundan sonrası baba-kız arasındaki hukuki süreç. Yani bizi pek ilgilendirmiyor. Olay duygusal boyutunu çoktan aştı, bir savaşa dönüştü zaten. Dolayısıyla da tipik 'magazin' kavgası haline geldi. Ama bu konu, pek çok kişinin yüreğindeki benzer yaraları yeniden kanatmış. Yani bırakıp giden babalarıyla hesaplaşma yaşayan o kadar çok insan var ki. Herkesin hikayesi farklı. Onları da; babasız büyüyen çocukları da anlamak gerek. İşte o mektuplardan biri: "Günlerdir içim sızlıyor hem izlediklerimden, hem okuduklarımdan. Aysun Kayacı'nın sessiz çığlıklarını kimse duymuyor. Günlerdir soruyorum anneme: 'Anne, babam çok hastalansa, zor durumda kalsa bize de böyle şeyler söyleyecekler, eleştirecekler değil mi?" İçim acıyor, kızıyorum insanlara haksız eleştirileri yüzünden. Herkes nedene değil sonuca bakıyor şimdi. Ne yazık ki ben de Aysun gibiyim, onun gibi acılıyım yıllardır. O sadece ekranda ve o yüzden daha şanssız. Ben de küçük bir şehirde yaşıyorum babamın omzuma yüklediği acılarla. Babam birlikte olduğu insanla beni arkadaş etmiş ve beraber daha kolay vakit geçirebilmek için beni kullanmıştı. Tabii duyar duymaz perişan oldum ve dört yıldır görmüyorum babamı. İnandığım, güvendiğim her şeyi yerle bir etmişti. Açlığa, sevgisizliğe mahkum etmişti yıllarca bizi ve annemi ama bir kez şikayet etmemiştik. İş ihanet boyutuna gelince önce nefret ettim babamdan, sonra her şey hissizleşti. Ben ailemin sorumluluğunu aldım, okulumu bıraktım, çalışmaya başladım. Ama insanlar bunu görmedi. "O senin baban" dediler, "Onu sevmek zorundasın" dediler. "Babasını reddetmiş, konuşmuyormuş. Aaa, öyle olur mu? O babası, ne yapsa da babası" dediler. Bu cümleler parçalıyordu yüreğimi. Ben ister miydim babamın yüreğimde ölmesini? Hiçbir evlat ailesinin parçalanmasını istemez. Ama insanlar ailemi ayakta tuttuğum için bana saygı duymaları gerekirken işin sonucuna baktılar. Şimdi Aysun'a da aynı şeyi yapıyorlar." İşte böyle...