Ayşe Özyılmazel'le televizyon programında söylediği, "Bana hep sevmek düşüyor" sözüyle ilgili olarak ertesi gün konuştuk biraz... "Evet, sevilmek istiyorum" dedi. Bu 'sevilme arzusu' tek başına Ayşe'nin derdi değil tabii. Herkes ayaklarını yerden kesecek bir aşk arıyor. Bu ne demek? 'Benim sevdiğim de beni çok sevsin' demek. Tabii böylesi bir 'buluşma'nın insan hayatında gerçekleşebilme ihtimali pek de yüksek değil. Çevremizdeki hemen herkesin ilişkisi sorunlu. İlişkisi olmayan yalnızlıktan yakınıyor, ilişkisi olan da mutsuzluktan. Herkes yorgun, herkes bıkkın, herkes mutsuz. Niye? Beklentiler çok mu yükseklerde? O çıtayı niye hiç kimse aşamıyor? Gücümüz mü kalmadı? Sorular uzayıp gider. Yeniden 'sevmek mi yoksa sevilmek mi?' sorunsalına dönersek! Ümit Yaşar Oğuzcan der ki; dünyada sevmeyenlere, sevemeyenlere acımalı. Sevebilen insan kendini keşfetmiş insandır, talihli insandır. Çektiği bütün acılara rağmen mutlu, kıvançlı insandır o. Sevilmeyi çoğaltmak, ona bir başka şekil vermek, daha da yoğunlaştırmak elimizde değil. Oysaki sevgimizi dilediğimiz gibi yoğurabilir, dilediğimiz şekli verebiliriz ona. Derinlikse derinlik, yükseklikse yükseklik, genişlikse genişlik. Sevmekte gücümüz var, irademiz var, aklımız var. Biz varız sevmekte. Sevmek yaratmaktır bir bakıma. Sevilmekse yaratılmak. Bu da sevenlere ve Ayşe'ye moral olsun!