Bilirsiniz; her şeyi herkesten önce o söyler, sonra diğerleri de arkasından gelir... Bu açıdan bakınca, Hülya Avşar'ın söyledikleri çok akıllıca gelebilir. Şimdi pekçok kişi buna benzer sözler söyler televizyonlarda, görürsünüz. Bir temizlik harekatının, arınmanın, kendine dönmenin, yeni bir yol belirlemenin anahtarı bu sözler. Ne demişti? "Olaylara uzaktan bakınca, görme fırsatı yakaladım. Ben dahil olmak üzere herkes rezil durumda. Hepimiz bitmiş vaziyetteyiz. Sanat diye bir şey kalmamış..." Hülya Avşar, her gün gazete manşetlerinde olduğu 25 yılın ardından bunları söylüyor. Geç kalmış sayılmaz yine de. Her zaman söylediğimiz gibi; kalabalıktan ayrı durabiliyorsan, biraz yükselip aşağılara bakabiliyorsan her şeyi görüyorsun. Ama yok, ısrarla o kalabalığın içinde durmayı seçiyorsan, ya birisi sana dokunuyor, ya sen birine dokunuyorsun. Ve o kalabalık içinde sadece önündekini, sağındakini, solundakini görebiliyorsun. Dünyan bu bakış açısıyla sınırlı oluyor işte. Hülya Avşar da ne kadar yıldız olursa olsun o kalabalığın içindeydi. Etrafındakiler ona çarptıkça, o da onlara çarpıyordu. Boşanırken daha fazla bocaladı, hiç yapmadığı hataları yaptı. İbo Şov'a çıkıp gelinlik bile giydi. (Eminim şimdi o görüntüleri izlemek bile istemiyordur.) Bütün amaç 'hiçbir zaman yıkılmayan, yenilmeyen kadın' imajı vermekti belki de. Ama her şerde bir hayır vardır diye boşuna dememişler. Belki de o süreç, bugünleri getirdi. Ben Hülya Avşar'daki değişimin Sadettin Saran ile birlikte başladığına inanıyorum. Onunla birlikte, yaşanacak başka bir hayatın da olduğunu, şöhret olmanın, zirvede olmanın tek başına mutlu olmaya yetmediğini gördü. Kendi dışına çıkıp kendini gördü. Ama çok iddialı bir çıkıştır Hülya Avşar'ın çıkışı. Söylemek yetmez, uygulamak gerekir. Popülaritenin 25 yıllık alışkanlığından kurtulup, kurtulamadığını zamanla göreceğiz.