1972 yılıdır... Bülent Ersoy ziyaretine gider Müzeyyen Senar'ın. Evde bulamayınca kapıda, ayağını bastığı paspası öper, oradan öyle ayrılır... Öyle bir hayranlık ve saygı vardır yani... Ama sonra o da yıldız olur, usta-çırak ilişkisi şekil değiştirir. Çünkü onun da starlık egosu her şeyin üstündedir. Kavgalar, çekişmeler olur. Ama Bülent Ersoy, ustayı üzse de sonunda hep onun hakkını teslim eder. Nitekim Bodrum'da yaşanan olaydan bir yıl sonra Büyük Kulüp'teki bir gecede onun elini öper, "Bir kusur varsa her zaman küçüklerdedir. Ona asla saygısızlık yapmam. Hepinizin huzurunda özür diliyorum" der... Önceki gece yaşanan olaylardan sonra işte bunlar geldi aklıma. Bülent Ersoy yine starlığını göstermiş, geceye geç gelerek ustadan rol çalmış. (Çünkü Bülent Hanım bir topluluğa girdiğinde bütün kameralarla birlikte yürümeyi çok sever. Doğal olarak ilgi ona yönelir.) Ama usta da ustalığını konuşturmuş bu kez, fırçasını atmış. Hem de çocuk azarlar gibi! Bülent Ersoy tanıdığım en zeki insanlardan biridir. Fırçayı yiyor ama kimden; müziğin en büyük ustasından, o gece orada ayakta alkışlanan kadından... Ve hiç sesini çıkarmıyor. Kolay mı bir başkasının aynı sözleri Bülent Ersoy'a söylemesi? (Ama şov zamanı işte...) Ve o gece herkesi kendine hayran bırakan Müzeyyen Senar'ın fotoğraflarına bakarkenellerini kaldırmış, yüzünde müthiş bir tebessüm-Bodrum'daki o kötü fotoğrafı siliyorum hafızamdan... Çünkü o eziklik ona hiç yakışmıyordu...