HAYATIMIZ o denli aşk kuşatması altındaki ki, her çeşidini görüyor, tanıklık ediyoruz. Şimdi gelelim gerçeklere... ABD'li bilimadamı Martie G. Haselton, New Scientist dergisinde yayınlanan makalesinde aşk hayatında mükemmel eşi bulmanın gerçekten de bir formüle dayandığını yazmış. İşte bu ilginç makaleden dikkat çeken bölümler... "Aşık olmayı iki bölüme ayırabiliriz" diyor Haselton. Birincisi; ilk görüşte aşk. Kişi aşık olacağı kişiyi kendi iradesiyle seçiyor. İkincisi; istemdışı cereyan eden kısım, ki tamamiyle vücuttan salgılanan kimsayasallarla ilgili. İşte bu vücuttan salgılanan kimyasallar önemli... Her insanda hastalıklarla mücadele etmeye yarayan MHC adı verilen bir takım hormonlar salgılanırmış. Ve her insanda farklı olurmuş. Araştırmalara göre, kadın ve erkek, MHC hormonu kendisinden en farklı olan kişiyi çekici bulurmuş. Ayrıca aşık olmada koku duyusu çok önemli bir etkenmiş. İnsanların aşık olacakları kişiyi koklayarak bulduklarını söylemek yanlış değilmiş. Araştırmalar yapılmış, deneklere değişik ten kokuları sinmiş tişörtler koklatılmış. Ne olmuş biliyor musunuz? Denekler kendi MHC'lerine en az benzeyen kişilerin kokusunu çekici bulduklarını söylemişler. Belki de aşkın kimyası tam da bu... Kimbilir... Özetle; aşk karmaşık bir şey... İnsan nasıl ve neden başladığını da anlamıyor, neden ve niçin bittiğini de... La Rochefoucauld'un 'Çeşitli Düşünceleri'nde yer alan, aşk üzerine bir saptamayla yazımızı noktalayalım. (Bu konuda sizin görüşlerinizi de bekliyorum!) Birbirlerini önce, yıllar sonra görecekleri gibi görseler kim sevmeye başlardı? Peki, kim ayrılabilirdi, birbirlerini ilk gördükleri andaki gibi görmeye başlasalar? Buyrun bakalım...