Sinemamızın dört yapraklı yoncasıydı onlar. Türkan Şoray, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın... Güze karşı kim durabilmiş ki? Fatma Girik'ten sonra ikinci yaprağı da düşüverdi yoncanın...
Filiz Akın denilince aklıma ilk gelen kelime "asalet" oluyor. Zira farklı duruşu, seçkin bir tarzı ve tavrı vardı. Fiziksel özellikleri ise eskilerin "Avrupai" dedikleri nitelikleri barındırıyordu. Sinemamızda sarışın olmak fazla avantaj sağlamasa da Filiz Akın bu önyargıyı yeteneği ve kişiliğiyle aşmasını bildi.
"Kişiliği" dediğim öyle lafın gelişi değil. Asildi ama kibirli ve üstten bakan değildi, seçkindi ama halkın uzağına savrulmamıştı. Üstün oyunculuk yeteneklerinin yanı sıra yardımseverliği, vefa duygusu ve annelik özellikleriyle de "örnek" bir duruşu vardı. Bu köşede çokça yazmıştım. Oğlu İlker İnanoğlu'nu karşısında gördüğü anlarda şöhretinden bir anda sıyrılıveriyor, gözleri ışıldıyor, bambaşka bir kadına, evladı için canını verecek merhametli bir anne görüntüsüne bürünüyordu. Kendisi gibi ağır bir hastalık geçiren üçüncü eşi eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal'ın zor günlerinde ona aynı anne şevkatiyle bebek gibi baktığı da yakınlarının malumudur.
Ben dört yapraklı yoncanın en verimli yıllarına şahitlik etmiş bir gazeteci olarak kendimi çok şanslı hissediyorum. Hepsiyle tanışıp, uzun uzun sohbet etme imkanım oldu. Son günlerine kadar mesleğim gereği hepsini yakından takip ettim. Aralarında müthiş bir rekabet olmasına rağmen bir gün bile birbirlerine kötü söz ettiklerine şahit olmadım. Günümüzde şöhreti; rakibine laf sokmak, polemik yaratarak ün sağlamak gibi gören yeni yetmelere dört yapraklı yoncayı ve özellikle de Filiz Akın'ı örnek almalarını naçizane tavsiye ediyorum.
Allah, toprağına nurlar yağdırsın...
Bir bilgenin vedası
Osman Sınav'ı kaybetmenin derin hüznünü yaşıyorum. Ardından ne yazsam, ne söylesem onun gerçek kıymetini ifade etmeye yetmeyecek, biliyorum.
Osman Sınav bir yapımcı-yönetmen olmanın ötesinde bir ekolün adıydı. Televizyon dizileri yarışında kendi kulvarını açıp, adeta tek başına koştu. Her şeyden önce gerçek bir vatanseverdi. Milletin, memleketin derdini kendine dert edindi. Dizilerinde, filmlerinde reyting ve gişeden önce bunu gözetirdi. Deli Yürek'ten Ekmek Teknesi'ne, Kurtlar Vadisi'nden Yalnız Kurt'a kadar her dizisinde aktüalitenin satır aralarını iyi okuyup, hemen her sahnesinin içine yerleştirdiği mesajlarla izleyiciyi ekrana bağlardı. Ekoldü, okuldu dedim ya, mezun da verdi elbette. Bugünün pek çok yıldız ismi ilk kez onun dizileriyle tanındı.
Bilgeydi... Derindi... Filozoftu... Her dizisinin içine yerleştirdiği "bilge karakter" aslında onun ekrana yansımasıydı.
Güle güle sevgili ağabeyim. Allah gani gani rahmet eylesin.
Telefonsuz eğlence modası
Avrupa'daki gece kulüplerinde yeni trend, tıpkı silah gibi cep telefonunu kapıdaki görevliye teslim etmek. Birçok gece kulübü, getirdiği telefon yasağı ile müziğin ve eğlencenin keyfini doya doya çıkarmanızı hedefliyor. İlle de sosyal medyada paylaşacak anlar istiyorsanız, bazı gece kulüpleri çekim hizmeti sunuyor. Türkiye'de de bazı mekanlar bu yeni uygulama ile hizmet vermeye başladı bile... Daha önce çokça yazdım, "Cep telefonu, eğlencenin önündeki en büyük engel" diye. Genç kız, ünlü sanatçıyı sahnede izlemek için binlerce lira ödeyip, bilet alıyor. Sonra da bütün bir konseri cep telefonundan kayıt yaparak geçiriyor...
Aynı durum gece kulüpleri için de geçerli. Çiftler pistte birbirleriyle değil, cep telefonlarıyla dans ederek gerçek eğlenceyi ıskalıyor. Sanırım bu yeni moda kısa sürede benimsenip, yaygınlaşacak.
Ne demiş?
Ekrem İmamoğlu; Erdoğan'ın yaptırdığı havaalanından uçağa bindi, Erdoğan'ın yaptırdığı havaalanına indi. Erdoğan'ın yaptırdığı yoldan gidip, Erdoğan'ın yaptırdığı spor salonundaki konuşmasında "Bizim kent lokantamız onların mega projelerini yendi" dedi.
Şeref kürsüsü
Hava Harp Okulu bünyesinde kurulan insansız hava aracı pilotu yetiştirilen merkezin tüm araç gereçleri Selçuk Bayraktar tarafından hibe edildi.
Zap'tiye
"Bir adam şiir yazdı diye 10 küsur yıl hapislerde çürütülürken hukuk var! Başka bir adam şiir okudu diye hapse atılırken hukuk var! Üç adam düzmece mahkeme kararıyla katledilirken hukuk var! Birileri deveyi havuduyla götürme iddiasıyla yargılanırken hukuk yok! Öyle mi?" (Okurum Ali Şahin'in değerlendirmesi)