Kuzey Ege'yi severim. İnsanlarını daha çok severim. Eşimi de oradan seçmemden bellidir.
Şimdi size oranın insanından bir portreyi anlatacağım, gide gele öğrendiğim. Kimi mi? Seyit Onbaşı'yı...
Diyeceksiniz ki, "Anlatmana gerek yok. Seyit Onbaşı'yı kim bilmez? 215 kiloluk top mermisini, vinci bozuk topa yükleyip tek atışta İngiliz zırhlısı Quenn Elizabeth'i batıran Çanakkale Savaşı kahramanı..."
Evet, aynen öyle. Peki ya daha sonra Seyit Onbaşı'ya ne olduğunu bilir misiniz? Onu da ben diyeyim:
Sade bir topçu eri olan Seyit, bu kahramanlığından sonra onbaşı rütbesine yükseltilir. Ayrıca ona çift tayın verilir. Bakar ki arkadaşları aç, boğazından geçmez ve bu ödülü reddeder. 4 yıl daha orduda kaldıktan sonra Kilitbahir'den Havran'daki köyüne 135 kilometrelik yolu yürüyerek 13 günde kat eder. Ama yıllardır görmediği evine hemen girmez. Çünkü onu öldü biliyorlardır. Karısı da başkasıyla evlenip kendine yeni bir aile kurmuş olabilir diye düşünerek gece boyunca evi uzaktan gözler. Sonra bir akrabasından karısının evlenmediğini ve kendisinden bir kız çocuğu olduğunu öğrenir. 8 yaşındaki kızı önce ondan korkar. Annesi "Bu senin baban" deyince yavaş yavaş alışır.
Seyit Onbaşı geçimini Kaz Dağları'nda gizlice odun kömürü yapıp kaçak olarak satmakla sağlar. Bir gün Mustafa Kemal Paşa'nın yolu Havran'a düşer ve kahraman Onbaşı'yı görmek ister. Seyit, Paşa'nın huzuruna gelince Atatürk "Sen büyük kahramanlık gösterdin. Dile devletinden ne dilersen. Sana gazi aylığı bağlayalım" der. Seyit Onbaşı "Biz bunları para için yapmadık Paşam. Sizden tek isteğim odun kömürü yapmama karışmasınlar" diye istekte bulunur. Mustafa Kemal hemen Nahiye Müdürü'ne talimat verip, Seyit Onbaşı'ya ilişmemelerini emreder. Ancak yeni gelen Nahiye Müdürü onu tutuklatır, türlü eziyet eder. Bunun üzerine kahramanımız bir fabrikada hamal olarak çalışmaya başlar. Gün gelir elden ayaktan düşüp çalışamaz hale gelince de sefalet içinde ölür. Tıpkı bu ülkenin isimli isimsiz pek çok kahramanı gibi...
Seyit Onbaşı 215 kiloluk koca top mermisini kaldırmıştır da, kahpe feleğin yükünü omuzlayamamıştır...
ABD'nin Kartalkaya'sı
National Geographic'deki Felaket Anları belgeselini izlerken tüylerim diken diken oldu. 50'li yılların başında Las Vegas'ın en lüks oteli olarak inşa edilen MGM
Grand Otel'de 1980'de yangın çıktı. Restorandaki soğutuculu pasta dolabından çıkan yangın kısa sürede yemek bölümünü ve tüm kumarhane katını sardı. Otel eski olduğu için otomatik yangın söndürme sistemi ve harici yangın merdiveni yoktu. 80 kişi hayatını kaybetti. İlginç olan, yangının etki alanındaki katta sadece 18 kişinin ölmesi, geri kalanının ise üst katlarda dumandan zehirlenerek hayatlarını kaybetmesiydi.
Çünkü katlar arasındaki hava sirkülasyonu şaftları yangında otomatik olarak kapanmamış ve bunlar baca işlevi görerek tüm dumanı üst katlara taşımıştı.
Felaketten sonra Nevada eyaletinde üç kattan yüksek tüm otellerde otomatik fıskiye sistemi zorunlu hale getirildi.
Bir kez daha altını çizeyim: Yıl 1980'di...
Evet, haklısınız, benim de aklımdan aynı şeyler geçiyor.
Gaf'let kürsüsü
"Annem Ramazan ile babam da Ramazan'ın karısı ile kaçtı." (Esra Erol'da Ali Osman'ın sözleri)
Zap'tiye
Bugün sevgiliniz yok diye kendinizi harap etmeyin. Kabotaj Bayramı'nda geminiz mi vardı?
Ne demiş?
"Eski evliliklerin uzun sürmesi, kadının çaresizliğinden kaynaklanıyor. Romantizme gerek yok..." (Sosyal medyadan)