Pazar akşamı A Haber'deki Canan Barlas ile Gündem programında gazeteciler ve uzman kişilerle birlikte Cem Garipoğlu olayını tartıştık.
Münevver Karabulut cinayetinin yükümlüsü olarak yattığı cezaevinde intihar ettiği açıklanan ve mezarda yatan kişinin gerçekten de o olup olmadığı tartışılan Garipoğlu olayıyla ilgili önemli bir gelişme yaşandı. Sabah Gazetesi Özel Haberler Servisi'nin ulaştığı "Garipoğlu'nun cezaevindeki son görüntüleri" paylaşıldı.
İzleyince çok şaşırdım. Çünkü Garipoğlu'na 4 oda, bir koridor ve mutfaktan oluşan özel bir "bölüm" tahsis edilmişti. Türkiye'nin en medyatik, en şaibeli mahkumu için özel bir gözetim de söz konusu değildi. Gece intihar etmiş, sabah cesedi bulunmuştu.
Gelelim intiharın (!) akıl almayacak detaylarına:
Garipoğlu'nun başına geçirdiği bir naylon torba ile kendini boğduğu ileri sürülüyordu. Eli kolu serbest biri kendini poşetle nasıl boğar? Son saniyelerinde can havliyle o poşeti delmez mi? İntihar edecek kişi bir gün önce annesiyle yaptığı konuşmada veda çağrıştıran sözler sarf etmez, tavırlar sergilemez mi? İntihar edecek kişi, eylemi öncesinde bulaşık yıkar mı? İntihar etmeye kararlı kişi son günlerinde canla başla Çince öğrenmeye çalışır mı? Aynı kişi, dini İslam olmamasına rağmen her gün Müslüman din adamlarıyla görüşür mü?
Soruları çoğaltmak mümkün. Cem Garipoğlu gerçekten öldü mü yoksa kaçırıldı mı? İsrail gizli servisi MOSSAD'ın bu olası operasyonda parmağı var mı?
Beklenen DNA eşleşmesinde pozitif bulgu elde edilse bile bu olay daha çok tartışılacağa benziyor.
"Kelle" programları için tavsiyeler
Efendim, sonunda ben de haber programlarının gediklisi olan, hemen her konuda kendini uzman ilan etmiş ve sosyal medyada "herbokalog" olarak nitelendirilen güruh arasına katıldım.
A Haber'deki Canan Barlas ile Gündem adlı canlı yayına sadece "Dizilerdeki subliminal mesajlar ve algı operasyonları" konusunda naçizane bilgi ve izlenimlerimi beyan etmek için çağırılmıştım. Ama programın formatı farklıydı. Konuklar gündemdeki her konu üzerinde görüş bildirmek zorunda gibiydi. Sevgili Cemil Barlas elinde sopasıyla (!) ansızın sizi sözlüye çağırıyordu. Kendimi bir anda Münevver Karabulut cinayeti ya da üçüncü dünya savaşının hangi kıtada başlayacağı konusunda ahkâm keserken buldum. Hazır yeri gelmişken bizzat tecrübe etme fırsatı bulduğum, haber kanallarındaki "kelle" programları (Ben az maliyetli tartışma programları için bu adı türettim) hakkındaki taze izlenimlerimi de aktarayım:
Barkovizyon önünde elde sopayla bir şeyler anlatmanın "reyting hikmeti" biliniyor olmalı ki, sunucular sizi sürekli tahtaya kaldırıyor. 6 konuklu 2 sunuculu programda bir ara masada sadece Canan Barlas'ın kaldığını, diğer 6 kişiyle birlikte barkovizyonun önünde saksı gibi dizildiğimizi fark ettim.
Eldeki sopayı kullanmanın da bir raconu olması gerekiyordu elbet. Eğer böyle bir programa katılacaksanız, öncesinde eskrim dersi almanızı öneririm.
Hazır söz o "sihirli âsâlardan" açılmışken, bazı tartışma programlarında duyulan ve sosyal medyada "gaz çıkarma" olarak yorumlanan "cart" sesinin yere sürten sopalardan kaynaklandığını keşfettim. Cemil, sopanın ucunu yere bastırıp o sesi her çıkarttığında içimden "İnşallah ihale bana kalmaz" diye dua ettim.
Ve son bir tavsiye: Az reklam aldığı için molaları çok kısa olan üç saatlik programlarda ikram edilen her çayı, kahveyi, suyu içmeyin. Mesaneler bu kadar işkenceyi kaldırmıyor.
Cimbom ile Fener'in farkı
Icardi, Dzjeko'dan, Mertens, Tadiç'ten, Muslera, Livakoviç'ten daha iyi. Torreira, Scyzmanski'den daha enerjik. Barış Alper Yılmaz, İsmail Yüksek'ten daha arzulu, Abdülkerim Bardakçı ve Nelson, Fenerbahçe'nin kadrosundaki 7 stoperden daha verimli. Okan Buruk'un kafası, İsmail Kartal'dan daha net. Üstelik Galatasaray'da sürekli saha dışı olayları gündeme taşıyıp futbolcuların dikkatini dağıtarak onları futboldan uzaklaştıran bir başkan da yok.
Şampiyon Galatasaray'ı kutluyorum.
Zap'tiye
Hapiste kendini kötü hisseden herkesi tahliye edeceksek, niye içeri atıyoruz ki?
Ne demiş?
"Sokak hayvanlarını uyutacaksanız, önce benden başlayın." (Oyuncu Deniz Çakır'ın sözleri)