Şarkıcı Sinan Akçil, Number FM'de Kadir Çelik'le sohbet ederken ilginç bir şey söyledi. Dedi ki: "Ben partizan biri değilim, ben şahıslara sevgi duyuyorum, Cumhurbaşkanını da seviyorum. Cumhurbaşkanı deyince 'vefa' ve 'babacanlık' olarak tarif ederim kendisini. Anneannem vefat edince de o taraftan dönüş olmuştu. Bunlar benim için önemli şeyler.
Bunu o dönem Kemal Bey de yapabilirdi, onun da insani duyguları var ama bana yapmamıştı."
İşte bu sözlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 22 yılı aşkındır devam eden siyasi başarısının kodları gizli. Babacanlık, şefkat, hatırşinaslık ve yüreklere dokunabilme yani "Gönül çelebilme" erdemi...
Özetle, muhalefet cenahında bir türlü olamayan insani vasıflar...
Bu ülkede spiker olmak
Hayatım boyunca izlediğim en duygusal, en içten, en hüzünlü açılış anonsuydu. A Haber'de yönetmen son sayıp, stüdyoya kestiğinde sunucu Cansın Helvacı "Şu anda hazır değilim konuşmaya... Ama ekip arkadaşlarımla birbirimize söz verdik, dik duracağız bugün" dedi. Dedi ama konuşması ilerledikçe kelimeleri hıçkırığa dönüşüp birer birer boğazına dizildi. Söyledikleri ağzından, söyleyemedikleri gözünden yaş olarak aktı. "O gece umutla yeni bir güne uyanmak için uyudu insanlar. Ama uyanamadılar" derken, gözünden süzülen yaşlar sağanak olup önündeki haber kağıtlarına damladı.
Bir spiker için ayıp mı? Asla! Amatörlük mü? Kesinlikle değil! Çünkü Cansın geçen yıl bu zamanlar deprem bölgesinden bildiriyordu. Acının tam ortasında, dramın en katmerlisini bizzat yaşıyor ve yaşatıyordu. Konuşurken bir yandan da bizzat şahit oldukları canlanıyordu gözünde. "Profesyonellik" denilen şey "nasır tutmuş yürek" demek değildi. İşte bu yüzden asıl, gözyaşı dökmeseydi yadırgardım Cansın'ı...
Bu ülkede spiker olmak zor zanaat... Sırtından vurulan taksiciyi, çöpe terk edilen bebeği, cesedi sahile sahile vuran Aylan'ı, enkaz altındaki kızının elini bırakmayan babayı anlatmak... İzlemekte bile güçlük çekilen o görüntülere ses olmak...
Allah bu ülkeye pek çok güzellik bahşetti. Ama yanından da felaketleri, acıları eksik etmedi. Kim bilir belki de iyiliklerin, güzelliklerin daha bir farkına varalım, daha bir kıymetini bilelim diyedir. Felaketler hep silsileyle geldi. Böyle bir coğrafyada ünlü robot Sophia'ya haber sundursanız, onun bile devreleri rutubetten pas tutar...
Bir sözüm de böylesine acılı bir anma gününde bile yayınını ağırlaştırmayan, vur patlasın çal oynasın devam eden televizyon ve radyo kanallarına... Hani unutmayacaktık, hani unutturmayacaktık?
Yasınız bile reytinge kurban... Ne yazık...
Kirli MOSSAD oyunları
İsrail gizli servisi MOSSAD'a operasyon düzenleyebilen tek istihbarat örgütü MİT olmuştu. Yahudi casusların elini kolunu bağlamamız düşmanlarımızı doğal olarak çok rahatsız etti. Buna misilleme yapmak istediler. Çağlayan Adliyesi'ne saldırmak için DHKP-C'ye istihbarat sağlayıp ellerine silahları tutuşturdular. Eylemin bir başka amacı daha vardı. Depremin yıldönümünde yaraların nasıl sarıldığı, insanımızın nasıl birbirine kenetlendiği anlatılmasın diye paralel gündem yaratmaya çalıştılar.
Daha geçen hafta yazmıştım, "Seçim öncesindeki planlı tatbikatlara karşı uyanık olalım" diye…
Dikkat! Gözünü uzun süre kırpmanın bile tehlikeli olduğu günlerdeyiz…
Gaf'let kürsüsü
Mağazada 4 yaşındaki çocuğa yumruk atan adam (!) savunmasında ne dese beğenirsiniz? "Ben onu cansız manken sandım."
Zap'tiye
Ocak ayında 31 kadın cinayeti işlenmiş. İyi ki Şubat 28 çekiyor.
Ne demiş?
"İnsanlık" yazın, boşluk bırakmayın ve hiçbir yere de göndermeyin. Bırakın sizde kalsın. (Sosyal medyadan)