Antalyaspor'un İsrailli futbolcusu Sagiv Jehezkel, Trabzonspor maçında attığı golden sonra kameranın önüne gelip, elindeki bandajı gösterdi. Oraya Davut Yıldızı çizmiş ve Gazze'de soykırımın başladığı tarihi belirten "7 Ekim - 100. Gün" ifadesini yazmıştı. İşte bunun adı resmen provokatörlüktür. Gazze'de ölen masum bebeler için günlerdir yas tutan, içi kan ağlayan bir ülkede bunu yapabilmek için ya aklını yitirmek, ya tonlarca yürek yemek gerekir. Katliam yardakçısı Jehezkel, sana Türk halkı adına bir çift sözüm olacak:
Öncelikle, o kadar cinayet meraklısı isen burada neden top peşinde koşuyorsun? Git, sen de vicdansız işgal ordusuna katıl. Ama defolup gitmeden önce yapman gerekenler var: Bir kere; transfer için aldığın o milyon dolarları kuruşu kuruşuna Antalyaspor'a geri ödeyeceksin, bu bir... İkincisi, hem Gazze'de öldürülen masum sivillerin ailelerinden, hem de saygısızlık yaptığın Türk insanından özür dileyeceksin.
Üçüncüsü, Türkiye'de yüzyıllardır barış ve dostluk içinde yaşadığımız Musevi vatandaşlarımızı zor duruma düşürdüğün için onlardan da içtenlikle özür dileyeceksin, bu üç...
Türkiye'de pek çok İsrailli futbolcu forma giydi, giyiyor, giyecek. Bunlar arasında ilk aklıma gelenlerden biri de bir dönem Fenerbahçe formasını giyen Revivo'dur. Bırakın böyle terbiyesizlik yapmayı, iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesini, halkların yakınlaşmasını sağlayan diplomatik jestleri olduğunu bile hatırlıyorum.
Revivo'yu nasıl bugün bile hatırlıyorsak, Jehezkel denen insan müsveddesini de unutmayacağız. Ama önce Türkiye'de kazandığı parayı fitil fitil burnundan getirmemiz gerekiyor.
Düşmanımız kahpelik!
Geçen hafta yüreklerimize bir kez daha şehit ateşi düştü. Dokuz kahraman askerimiz daha vatan uğruna şehadet şerbetini içti.
Tabii ki söz konusu vatan ise hepimiz ölüme seve seve koşarız, koşacağız da... Bundan daha onurlu bir ölüm var mı? Ama benim gücüme giden ölüm değil, kahpelik. Askerlerimize pusu kuranların ipleri başkalarının elinde. Onlar vatanlarını savunmak için değil, başkaları onlara para, silah ve menfaat vadettiği için gölgelerin arkasından kurşun sıkıyor, mayın döşüyor, patlayıcı yerleştiriyorlar. Onlar asker ya da savaşçı değil, parayla tutulmuş katiller, suikastçılar. Hiçbirinin içinde mertçe, göğüs göğse çarpışacak güç ve cesaret yok. Onları oynatan kuklacıların iplerini çekiştirmelerine muhtaçlar. İşte asıl kanıma dokunan da bu.
Adım gibi eminim ki Suriye'de, Irak'ta Mehmetçiğe pusu kuranlara istihbarata da, lojistik desteği de o devlet görünümlü eşkıyalar veriyor. Ama gün gelir devran döner. Eşkıya, dünyaya sonsuza kadar hükümdar olmaz. O kahraman şehitlerin de, Gazze'de paramparça edilen çocukların da ahına dağlar dayanmaz.
İnanalım, güvenelim, milletçe direnelim, içimizdeki hainlerin biat ettikleri o devlet görünümlü teröristlerin kim olduğunu unutmayalım, yeter...
Zamana yenilmeyelim
Haber kanallarındaki Gazze canlı yayınları seyreldi. Ana haber bültenlerinde İsrail ve ABD'nin el ele sürdürdükleri katliamın haberleri son sıraya düştü. Neden? Zulüm mü azaldı? Hayır. Bombalama mı bitti? Asla. Ölenlerin sayısı mı düştü? Tam tersi...
Sadece acımasız zaman, olan bitenin üzerine o görünmez perdesini çekmeye başladı. Unutmak, alışmak, kanıksamak ve yadsımak denilen insan zaafları devreye girdi.
Zaten zalimler de en çok bu zaafımıza güveniyorlardı...
Gaf'let kürsüsü
Muhabir hanım kızımız, canlı yayında sınır ötesi harekata çıkan timin konumunu verdi. Bu kez ismini vermiyorum ama bir daha yaparsa buradan ifşa edeceğim.
Zap'tiye
Lahey Adalet Divanı'ndaki heyetin neden peruka taktığını anladım. İsrail'i soykırımdan akladıktan sonra dışarıda onları kimse tanımasın diye...
Ne demiş?
"Güvendiğim birinden elime bir fotoğraf geçti. Fotoğrafın Peygamber Efendimizin olduğunu söyledi, doğru mudur?" (Prof. Nihat Hatipoğlu'na gelen izleyici sorusu)