Atatürk ve Cumhuriyet hepimizin kırmızı çizgisi. Onlara halel getirecek her türlü girişim, karşısında Türk Milleti'nin çelik iradesini bulur. Tıpkı Riyad'daki Süper Kupa finalinde olduğu gibi.
Ancak toz duman dağıldıkça netleşen görüntüye, burnumun aşina olduğu bir koku eşlik etmeye başladı: Provokasyon kokusu...
Acaba vatandaşın Atatürk ve Cumhuriyet sevgisi ince bir operasyonla istismar mı edildi? Milli hassasiyetlerimiz, emperyalist ve siyonistlerin menfaatlerine mi tahvil edildi? Milletçe alçak bir oyuna mı getirildik? İlk milli heyecan dalgasının yerini şimdi bu sorular aldı.
Sosyal medyada türlü iddia dolaşıyor. Pek çoğu, suyu bulandırmaya yönelik dezenformasyonlar. Ama Adil Küçük imzasıyla kaleme alınan biri vardı ki, iddiadan öte kuvvetli bir istihbarat barındırıyordu. Paylaşmadan edemedim:
"Galatasaray ve Fenerbahçe, Suud'a gitmeden hangi formaları giyeceğini belirliyor ve bunu bildiriyorlar. Takımlar Suud'a gelince Ali Koç, Atatürk resimli formaları ortaya çıkarıyor, Galatasaray ekibinin bundan haberi yok, Dursun Özbek 'Bizi Atatürk'e karşı gösterecek bu' diyor. Sonra talimat veriyor ve Galatasaray yöneticileri Riyad'da forma bastırmak için tekstilci arıyor.
Ali Koç, Suudi Arabistan'a belirli bir plan dahilinde ve hazırlıklı gitmiş, en baştan maçın oynanmayacağını hesaplamış. Çünkü FIFA kurallarını bilen herkes; devlet lideri, kişi fotoğraflı formalar ile çıkılamayacağını bilir. Ali Koç'un bunu bilmeme ihtimali yok.
Zaten Suudi Arabistanlı yetkililer birebir takımlara şunu diyor: Biz FIFA kurallarını uyguluyoruz, siz de biliyorsunuz bu yasak, biz buna izin verirsek FIFA bize ceza keser. Daha da önemlisi, futbola çok fazla yatırım yaptık, FIFA'dan alacağımız ceza bu yatırımlara da zarar verir, bizden bunu istemeyin ve FIFA kuralları dışı uygulamaya izin vermemizi beklemeyin."
Bu önemli bilgi de bir köşede bulunsun.
Pavyon dansıyla tanıtım
Ah şu reyting rekabetinin gözü kör olsun. En güvenilen dağlara bile kar yağdırıyor.
Yılmaz Erdoğan'ı yıllar sonra yönetmen, senarist ve oyuncu olarak ekrana döndüren İnci Taneleri'nin yılbaşında ekrana gelen yeni tanıtımı ağızları bir karış açık bıraktı. Çünkü fragmanın tamamı, dizide konsomatris Dilber'i oynayan Hazar Ergüçlü'nün pavyon dansından ibaretti.
"Pavyon dansı da nedir?" diyecek olursanız, anlatmaya çalışayım: Hayatımda hiç pavyona gitmişliğim yok ama bildiğim kadarıyla, profesyonel kadınların müşterileri azdırmak için Ankara havaları eşliğinde yaptıkları erotik bir şov.
İyi de, bir diziye dikkat çekmek için sadece pavyon dansından medet umar hale geldiysek, inci tanelerimiz çoktan dökülmüş demektir.
Dikiz aynası
Sandık Kokusu dizisinde geçen hafta ilginç bir diyalog vardı, ders niyetine:
Filiz (Demet Akbağ): Arabalarda niye dikiz aynası vardır?
Karsu (Özge Özpirinçci): E arkamızı görmek için, ne olmuş ki?
Filiz: Peki sürekli dikiz aynasına bakarsan ne olur?
Karsu: Kaza yaparsın.
Filiz: Evet ya kaza yaparsın. Sen de önündeki yola bakacaksın. Eğer gözlerin dikiz aynasına takılıp kalırsa kaza yaparsın. Arkanı kontrol etmek için arada bir dikiz aynasına bakacaksın ama gözün hep önündeki yolda olacak.
Ne kadar da haklı. Hatalar insanı olgunlaştırır, onlara tecrübe katar ama mutlaka dikiz aynasında küçülmeleri ve sonra yok olmaları gerekir. Yoksa yeni kazalar kaçınılmaz olur.
Şeref kürsüsü
Beyazıt'taki esnaf Hüseyin Çil, içinde 3 bin 500 dolar olan cüzdanı, unutkan kadın turiste iade ederek harika bir örnek oluşturdu.
Zap'tiye
"Tezat" denildiğinde hep bu fotoğraf aklıma gelecek...
Ne demiş?
Psikolog Esra Ezmeci'ye gelen soru akıl uçuracak cinstendi: "Kocam boşanırsak tüm estetiklerimi silikon dudak ve popomu geri istiyor. Ne yapmalıyım?"