Oyuncuların birbiri ardına intihar etmesinin sebebi piyasada gizlice uygulanan kast sistemidir. Buradaki "kast" kelimesini kasten kullandım. Benim sözünü ettiğim "kast", oyuncu kadrosu (cast) anlamında değil. Hindistan'daki insanların sosyal statülerini belirleyen, onları sınıflara ayıran ve bu duruma dayanamayanların sık sık intihar ettiği çağdışı sistemden söz ediyorum.
Geçen hafta iki oyuncu Merve Kayaalp ve Seda Fettahoğlu intihar etti. Ama kimse bu ölümlerin arkasındaki sebepleri ve gerçek sorumluları araştırmadı. İntiharların görünen sebebi işsizlikti. İki oyuncu da uzun süre setlerde ve sahnede kendilerine yer bulamadıkları için bunalıma girip hayatlarına son verdiler.
Hep yazar, dururum, "Televizyon sektörü bir elin parmaklarını aşmayacak sayıda yapımcının elinde" diye. Onlar adeta klan haline gelmiş. Hep aynı oyuncular, yönetmenler, teknik kadrolar ile çalışıyorlar. Eğer bu "klanlardan" birine mensup değilseniz, kast'ın en alt seviyesine mahkumsunuz demektir. Yani açlığa...
Bir de hem cast direktörlüğü hem de menajerlik yapanlar var ki, oyuncuların asıl hakkına girenler onlardır. Hep kendi oyuncularını kadroya alırlar. Bir taşla iki kuş. Hem oyuncusundan komisyon alır hem de yapımcıdan direktörlük parası.
"İşsiz kalanlar sadece oyuncular mı? Diğer mağdur insanlar neden bunalıma girip canlarına kast etmiyorlar?" diyebilirsiniz. Oyunculuk, gönül işidir. Oyuncu; görülmek, fark edilmek, bahsedilmek ister. Alkış, onların can suyudur. Bulamazlarsa solar, yaprak dökerler.
"Her işsiz kalan sanatçı canına kıyar" demek istemiyorum tabii ki. Ama "Sanatçı daha kırılgandır, unutulmaya gelmez. Yapımcılar bunu hiç akıllarından çıkarmasın" demeye çalışıyorum.
Verdi'nin en iyi eseri
Sizce ünlü Verdi'nin en iyi eseri hangisi? La Traviata mı? Requiem mi? Yoksa Aida mı? Bence hiçbiri... Bana göre ünlü İtalyan bestecinin dünyaya bıraktığı en önemli eser, sadece yaşlı müzisyenlerin konakladığı Casa Verdi adındaki huzurevi...
Verdi, 1899 yılında etrafındaki yaşlı müzisyenlerin büyük bir sefalet ve yalnızlığa terk edildiğini görünce bu huzurevini açmış. Konaklamak için tek şart, aktif ve profesyonel bir müzik hayatı sürdürmüş olmak. Huzurevi yıllardır Verdi'nin eserlerinin telif ödemeleriyle fonlanıyor ve muhtaç müzisyenleri bağrına basıyor.
Acaba diyorum, bizim paraya para demeyen, bir geceliğine 4-5 milyon lira alan megastarlarımız, süperstarlarımız, divalarımız, imparatorlarımız Verdi'den ilham almazlar mı?
Esra Erol'da inanılmaz olay
Atv'nin ilgiyle izlenen gündüz kuşağı programı Esra Erol'da'nın son bölümündeki olay, herkesi şaşkına çevirdi.
Türkiye haftalardır Betül Yurulmaz isimli kadının eşi Veysel Yurulmaz ile yılan hikayesine dönen aldatma olayını konuşuyordu. Veysel Yurulmaz, 3 yıl önce Batman'dan İstanbul'a çalışmak için gelmiş ve bir süre sonra ise Özge isimli kadından ikiz bebekleri olduğu öğrenilmişti. Taraflar günlerce Esra Erol'da programında yüzleşti.
Veysel, ikizlerinin annesi Özge ile olan ilişkisine sahip çıkarak, 13 yıllık eşi Betül'den boşanmak istediğini açıkladı. Betül'ün ise boşanmak için tek bir şartı vardı. O da ikiz bebeklere DNA testi yapılmasıydı.
Veysel ve ikiz bebekler arasında yapılan DNA testi sonucunda; Veysel, ikizlerden yalnızca birinin babası çıktı. Tıp dünyasında milyonda bir görülen bu vaka, izleyen herkesi şaşkına çevirdi.
Gaf kürsüsü
Konya'da görev yapan imam Seyfullah Akyiğit'in sosyal medya hesabında "Depremde ölenlerin cenazesi kokuyordu. Bir tek kokmayan ceset vardı o da Suriyeliydi" demesi büyük tepki çekti.
Zap'tiye
Ne demiş?
Değerli okurum ve dostum Ali Aktulga bu kez de Aile dizisindeki repliği not etmiş: "Delilik aklın sigortası değil mi."