Ne güzel söylemiş Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk... Alın işte, damarlarımızdaki asil kan yine harekete geçti. 80 yaşındaki Bedriye Nine, sırtına vurduğu kocaman yardım kolileriyle seferberliğe katıldı. Tıpkı İstiklal Savaşı'nda cepheye kağnı ile top mermisi taşırken, sırtındaki bebesinin battaniyesini merminin üzerine saran Emine Bacı gibi...
Hilti yoksa kazmayla, dozer yoksa tırnakla saldırdık adına deprem denilen düşmanın üstüne... Dedeler kan vermeye koştu, minikler kumbaralarını kırıp içindekileri gönderdi. Hiçbir şeye gücü yetmeyen, dua etti dudaklar dolusu... Komşusu açken uyuyamadı ümmet, ta Avustralya'dan yardıma koştu millet...
Hele o gönüllü kurtarıcılar... Aşağıdaki kendi çocuğu, kendi karısıymış gibi betona saldıran Mehmetçik... Enkaz altında babasını bırakıp, görev yerine koşan polis memuru... Tek bir telin ucunda sallanan beş tonluk beton bloğun altına girmekte bir an bile tereddüt etmeyen itfaiyeci, AFAD'çı, UMKE'ci, AKUT'çu... Enkaz altından çıkan her felâketzedeyi yaşatmak için kendi nefesini fedaya hazır sağlıkçılar...
Bu milletin asil evlatları... Hiçbiriniz unutulmayacaksınız. Şimdiden göğüslerinize gönüllerimizi astık. Madalyanız hayırlı olsun!..
Depremin en acı fotoğrafı
Başımıza gelen her felaketin, göz kapaklarımızın içine asılı kalan bir sembol fotoğrafı oluyor ne yazık ki... Ne zaman gözümüzü kapatsak, önümüze o kare geliyor. Bu felaketin de bana göre sembol bir fotoğrafı var. Enkaz başında bir baba... Enkazın altında evladı... Sıkı sıkı kızının elini tutuyor. Yüzünde çaresizliğin en kahredici ifadesi...
Sesini duyup da elini tutamamak... Elini tutup da boynuna sarılamamak... Allah, enkaz başında yakınlarının akıbetini bekleyenlere Hazreti Eyüp sabrı versin...
Peki ya 3, 4, 5 gün enkaz altında kalanlar? Cemal Süreya'nın dizeleri geliyor insanın aklına:
"Nasıl bir his biliyor musun? Oda çok geniş ama sığamıyorsun, bak kapı orada ama çıkamıyorsun, pencere açık ama nefes alamıyorsun..."
Allah, cümlesinin yardımcısı olsun...
Okullar niye kapandı?
Depremden sonra alınan önlemler ve yapılan düzenlemeler arasında beni en çok şaşırtan, tüm Türkiye'de okulların bir hafta tatil edilmesiydi. Zira depremden etkilenen bölgeler dışında çocukları ve gençleri eğitimden alıkoyacak bir fiziki engel yoktu. İstanbul'da beklenen yoğun kar yağışı bile kenti es geçmişti.
Keşke depremden etkilenen bölge dışındaki kentlerde okullar açık kalsaydı. Zira bu yıl öğrenciler, Kovid ve çeşitli gribal hastalıklar yüzünden zaten doğru dürüst okula gidememişlerdi. Ayrıca bu hafta bütün gün evde olacakları için ister istemez televizyonlar yoluyla odalarımıza dolan travmatik görüntülerden psikolojik olarak etkilenmeleri de sözkonusuydu.
Keşke çocuklarımız eğitimlerine devam edebilse, hatta bu hafta tüm okullarda depremle ilgili can kurtaran bilgiler verilse, tatbikatlar yapılsaydı.
Köpek tekmeleyenlere gelsin...
Fotoğrafı görülen arkadaş, Türkiye'de can kurtarmak için ta Almanya'dan geldi. Hassas burnu ve radardan keskin kulağıyla enkazın derinlerindeki canlı depremzedelerin yerlerini tespit edip, haber verdi.
Tıpkı özel eğitimli onlarca arkadaşı gibi can üstüne can kurtardı.
Öyleyse onun bu yakışıklı fotoğrafı, köpek tekmeleyenlere gelsin... İnşallah bir gün siz de onlara muhtaç olursunuz.
Gaf'let kürsüsü
AKUT Başkanı Nasuh Mahruki, "İktidar, mevzuatı değiştirdiği için TSK sahada yok. Hava unsurları kullanılamıyor" dedi. Oysa o saatlerde Mehmetçik enkaz altından sayısız kişiyi kurtarıyor, Hava Kuvvetleri'ne bağlı uçak ve helikopterler İskenderun Limanı'ndaki yangını söndürmek için sorti üstüne sorti yapıyorlardı.
Zap'tiye
Dolandırıcılar; depremi fırsat bilip, sahte yardım siteleriyle milletten para topluyor. Kimimize acil kan lazım, kimimize asil vicdan!.. (Lütfen yardımlarınızı AFAD ve Kızılay'ın resmi kanalları üzerinden yapın)
Ne demiş?
Elinde sıkı sıkı tuttuğu bir paket bisküviyle ailesinin bulunduğu enkazın başından ayrılmayan acılı babanın sözleri izleyen herkesin yüreğini dağladı: "Bu bisküviyi yiyemiyorum. Çünkü çocuklarıma verecektim..."