Çocukların çile çektiği, ağladığı, hastalandığı dizi ve filmleri izlemek istemiyorum. Hele ki çocuk sahibi olduktan sonra bu konudaki hassasiyetim iyice arttı. Ama Atv'de cuma gecesi izleyicilerle buluşan Ateş Kuşları'nı sonuna kadar büyük bir dikkatle, sık sık not alarak izledim. Çünkü dizinin son derece önemli bir misyonu vardı.
Sokakta büyüyen beş çocuğun dramatik hikayesini anlatan dizinin, bundan böyle pek çok kimsenin sokak çocuklarına bakışını değiştireceğine inanıyorum. Çoğumuz için "görünmez" olan bu çocukların o yoksunlukta nasıl büyüdüklerinin hikayesi bu dizide olanca gerçekliğiyle anlatılıyor. Dış ses diyor ki, "Sokak çocuğu diyorsunuz ya, aslında öyle bir şey yoktur. Çünkü sokaklar çocuk doğurmaz. Onların da herkes gibi anneleri, babaları vardır. Ama çoğu zaman kötü bir annesi, şerefsiz bir babası..." Dizinin jeneriğinde ise şöyle bir ibare var: "Milyon dolarlık apartmanın paspasında donarak ölen çocuğun anısına..." Evet, ne yazık ki bu olay gerçekti. Dünya yeni bir milenyumu karşılamaya hazırlanırken, 26 Aralık 1999'da bir çocuk, Nişantaşı'ndaki bir apartmanın şatafatlı kırmızı paspası üzerinde soğuktan donarak ölmüştü. O sıralarda yılbaşı alışverişiyle meşgul insanların gözlerinin önünde hem de... Çıkan ders mi? Sokak çocuklarının vebali hepimizin boynunda...
Dizi, aile olmanın da önemini vurguluyor. Aile bilmedikleri için birbirlerini ana, baba, kardeş belleyen o çocuklar, onlardan esirgenen sevgi ve şefkati kendi aralarında hakça bölüştürmeyi biliyorlardı.
Aile... Varlığı değil, yokluğu fark edilen insanın koruyucu kozası... Başta dizinin yapımcısı Mehmet Bozdağ olmak üzere hatırlatan herkese teşekkürler...
Bu diziyi kaleme alıp da özellikle yüzde yüz isabetle seçilen çocuk oyuncuların performanslarından söz etmemek olmaz. Hepsi oyunculuk konusunda birbirleriyle yarışır gibiydiler. Hele yanında ölen kız çocuğunun ardından bir tanesinin "Cennete gidince hepinizi Allah'a şikayet edecek" diyen çocuğun yüzündeki o ifade mıh gibi beynime çakıldı. Helâl olsun çocuklar!..
Arda'nın turşusunu mu kuracaksın?
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jorge Jesus'a öfkem dinmiyor. Bıraktım derbi başarısızlıklarını, elindeki şahane kadroyu mirasyedi gibi çarçur etmesi giderek daha fazla sinirime dokunuyor.
Yahu Jesus Efendi, Türkiye'nin son yıllarda yetiştirdiği en yetenekli genç oyuncu Arda Güler elinin altıda. Çocuk her maçta yedek kulübesinde ciğerci kedisi gibi ağzı sulanarak sahaya bakıp duruyor. Gözü sende ama ona yarım devre bile şans tanımıyorsun. Neymiş? Henüz tava gelmemiş de, ezilirmiş... Senin futbolcu diye sahaya sürdüğün Portekizli, Brezilyalı hemşerilerin kadar ezilmez herhalde. Bırak da haftalardır şeker niyetine keçi boynuzu çiğneyen tribündeki taraftar, futbol adına bir güzellik görsün ama yok, olmaz...
Arda'nın yeteneği, adamlığı, olgunluğu jübileye hazırlanan pek çok futbolcuda yok. Dahası, Arda'nın senin tarafından korunmaya hiç ihtiyacı yok. Bırak çıksın, hata yapsın. Emin ol, bu seyirci onun hatalarını dahi, alkışlamaya hazır. Anladın mı Jesus Efendi?..
Ne demiş?
"Buraya gelmeden önce önüme gelen her arkadaşıma yemek ısmarlama sözü verdim. Bu yüzden yarışmadan yüz bin lira kazansam bile yüz bin de kredi çekmem gerekecek." (Atv'deki Milyoner yarışmacısı Furkan'ın sözleri)
Gaf kürsüsü
"Benim burada şahsıma ait yüzümü çekemezsin." (Aksaray'da trafik çevirmesine yakalanan alkollü kadının, görüntülerini çeken gazetecilere müdahalesi)
Zap'tiye
Almanya'da çöpten yemek bulmak serbest olacakmış. 1950'lerde çöplerini toplatmak için Türk işçilerini almışlardı. Düşmez kalkmaz bir Allah!..