Haberi izlerken güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim.
Aykut, 10 yaşında bir çocuktu. Sokakta oynarken aniden karşıdan karşıya geçmeye karar verdi. O anda hızla gelen bir aracın altında kaldı. Aykut hastanede kendine gelir gelmez ne dese beğenirsiniz? "Show Haber'e çıktım mı?"
Şu medyatik olma hevesinin gelip dayandığı noktaya bakar mısınız? Oysa çocuk kendine gelir gelmez annesini, babasını, nerede olduğunu filan sormalı değil mi? Yok, hayır, artık öyle değil. Eminim kaza videosunu da sosyal medyadan "gururla" paylaşmıştır...
Show Haber, Aykut'un haberinin devamını da getirdi. Ertesi gün onu hastanede ziyaret etti ve "Al bakalım, asıl şimdi Show Haber'e çıktın" diyerek onunla röportaj yaptı. Ama Aykut'un aklı hâlâ o haberdeydi. "Montajda röportajın başına o kaza anını da koyun olur mu?" diyerek bir de editörlük yaptı!..
Yüce Mevla'm bu gidişatın sonunu hayreylesin!..
Ah be Gülşen Teyzem...
Gülşen Teyze kim mi? Atv'de Prof. Nihat Hatipoğlu'nun sunduğu Kuran ve Sünnet programında söyledikleriyle hepimizin yüreğini sızlatan bir pamuk ninemiz... Eşini ve ardından da böbrek yetersizliği bulunan oğullarından birini toprağa verdikten sonra kalan iki çocuğu onu bir huzurevine bırakmış, Ama bırakış o bırakış... Bir daha ne aramış, ne sormuşlar.
Gülşen Teyze, gözyaşları içinde 11 yıldır görmediği çocuklarına olabilecek en naif şekilde sitem etti. "Hiç olmazsa bir kere gelip, yüzlerini göstersinler. Ölüp gitmeden onları görmek istiyorum..."
Gülşen Teyzemiz, içinde barındırdığı tüm duyguları kendi yaptığı el işi bebeklerin yüzlerine işliyor. Kimi dudak bükmüş, somurtuyor. Kimi ağlıyor, kimi uzaklara dalmış bakıyor. Belli ki teyzemizin dertleşeceği başka kimi kimsesi kalmamış... Eğer bu röportaj bile çocuklarını vicdana getirememişse vay onların haline...
Kendi yaşamımdan bilirim ki, bir anne babadan evlatlarına nasip olacak en değerli miras onların hayır dualarıdır. Çok şükür ki, ağabeylerim, eşim ve canım yengemle birlikte en son nefeslerine kadar ana babamıza gül gibi baktık, içimizde en küçük bir "keşke" bırakmadık.
Naçizane tavsiyem, hayattayken onların değerini bilmeniz. Yoksa hem bu dünyada, hem ahirette o "keşke"ler insanın yakasından düşmez. Lütfen ağlatmayın Gülşen teyzeleri...
Yiğido'nun hası: Rıza Çalımbay
Köşemizin takipçileri, babamın memuriyeti sırasında Sivas'ın Hafik ilçesinde doğduğumu biliyorlar. Orada sadece 2 ay kalmama rağmen suyunu içtiğim için kendimi Sivaslı bir Yiğido sayarım. Her yerde gururla Sivaslı olduğumu söylerim. Öyle ki Sivas'ın En'leri Ödülü'ne layık görülmüşlüğüm bile vardır.
İşte bu nedenle bu yıl Demir Grup Sivasspor'un Ziraat Türkiye Kupası'nı kazanmasına en fazla sevinenlerden biriyim. Zira takımın ikinci ligdeki kötü günlerinde bu köşeden çokça Sivaslı işadamlarına çağrıda bulunup takıma sahip çıkmalarını istemiştim. Sonunda bir rüyam daha gerçekleşti.
Bu başarıda taşın altına elini sokan Sivaslı işadamları, bürokratlar, takımın idari yönetimi ve fedakar taraftarın yanı sıra gerçek bir Yiğido olan Teknik Direktör Rıza Çalımbay'ın da büyük payı var. Doğduğu toprakların gücünü biliyordu, yapması gereken bu kadim ruhu takıma aşılamaktı. Sonunda başardı.
Yıllar önce rakip takımlar, Beşiktaş'ta oynayan Rıza'nın kapıcılık yapan babasına çirkin bir atıfta bulunarak tribüne "Rıza efendi, iki ekmek, bir süt" diye pankart asmışlardı. Yıllar sonra o pankartın ilk iki kelimesi gerçekleşti. "Rıza" kupanın "efendi"si oldu!..
Gaf kürsüsü
Show Haber Muhabiri: Kırmızıda geçtiniz değil mi? Yaya: Evet geçtim. Muhabir: Neden peki? Yaya: Eşeklikten.
Zap'tiye
Japonya'da yalnız yaşayan yaşlı anne babalarının yanına taşınmaları için gençlere 300 bin Yen (27 bin lira) verilecekmiş. Sonunda "evlat olmanın" bedeli de belirlendi ya, işte ona yanarım... (Yukarıdaki Gülşen teyzemin kulakları çınlasın!..)
Ne demiş?
"İt diş gösterdi mi, kurt diz çökmez." (Atv'nin dizisi Destan'dan)